Irak'ta Yine Vahşet 15 Ağustos 2003 Cuma, Vakit gazetesi Tikrit Katliamı Irak'taki işgalci Amerikan güçleri Tikrit şehrinde bir pazar yerinde insanların üzerine rasgele ateş etmek suretiyle bir katliam gerçekleştirdiler. Katliamda üçü çocuk olmak üzere altı kişi öldürüldü. Bu olay Amerikan işgal güçlerinin öldürme zevklerini gözler önüne seriyordu. Aynı zamanda bu katliam, Amerikan emperyalizmine karşı bağımsızlık mücadelesi veren eylemcilere ve onların yakınlarına bir göz dağı verme amacı taşıyordu. İşgalciler gerilla eylemlerinin başladığı günlerde gözdağı verme işini belli bölgeleri kuşatmaya alarak geniş çaplı tutuklamalar gerçekleştirmek suretiyle gerçekleştiriyorlardı. Şimdi ise bu işi kalabalıkların üzerine rasgele ateş ederek insanları topluca katletmek suretiyle yapmaya çalıştıklarını görüyoruz. İşgal güçleri saldırının silah tüccarlarına karşı gerçekleştirildiğini ileri sürdüler. Oysa dediğimiz gibi öldürülenlerin yarısı çocuklardan oluşuyordu. Gerçi Türkiye'deki medya kaynaklarında ölenlerin sadece birinin çocuk olduğu ifade edildi. Ancak gerçekte üçünün çocuk olduğu olayları yakından takip eden yabancı kaynaklarda ifade edildi. Bu çocukların silah ticaretiyle uğraştıkları inandırıcı değil. Öldürülenler silah tüccarı olsalar bile Amerikan emperyalist güçleri bir başka ülkede, bir başka halkın topraklarında bütün silahlarıyla, tanklarıyla caka satarken oranın asıl sahiplerinin vatanlarını kurtarmak için silah temin etme hakları olacaktır. Ancak işgalci saldırganlar kendi vahşetlerini "teröre karşı savaş olarak" kabul ettirmeye çalışırken, vatanlarını işgalden kurtarmak isteyenlerin mücadelelerini "terör" olarak kabul ettirmek için uğraşıyorlar. Kısacası meselenin özü hak ve hukukun, bu arada hak ve hukukla ilgili kavramların iplerinin çıkmış olmasında. Napalm Bombası Açıklaması Amerikalı bir yetkili güney Irak tarafından askerlerin ilerlemesi esnasında Iraklılara karşı napalm bombası kullanıldığını açıkladı. Bu açıklamayı yapan yetkili askerlerinin ilerleyebilmesi için böyle bir şeye ihtiyaçlarının olduğunu ve bu bombanın kullanılmasından dolayı uluslar arası anlaşmalara aykırı hareket edilmiş olmadığını iddia etti. Oysa napalm bombasının kullanılması uluslar arası anlaşmalarda yasaktır. Amerikan emperyalizmi söz konusu açıklamayla aslında uluslar arası anlaşmaların kendilerini bağlamadığını söylemek istiyordu. O bunu açıklarken sadece uluslar arası anlaşmaların değil insanlığa mal olmuş ahlaki değerlerin de kendilerini bağlamadığını ifade etmeye çalışıyordu. Bu açıklama tahminimize göre biraz da ileride planlanan saldırılar için bir psikolojik savaş ve tehdit niteliği taşıyordu. Kürdistan Bölgesinde Tutuklamalar İşgalci Amerikan güçleri geçtiğimiz günlerde Kuzey Irak'ta yani Irak'ın Kürdistan bölgesinde vahşice tutuklamalar yaptılar. Tutuklananların genelini bölgedeki İslami anlayış sahiplerinin ileri gelenleri oluşturuyordu. Bilindiği üzere Amerikan emperyalizmi bu bölgede ayrı bir devlet ya da özerk yönetim kurdurmak için altyapıyı hızlı bir şekilde oluşturmaya çalışıyor. Ancak böyle bir devleti veya özerk yönetimi kendisinin ve siyonizmin emelleri için kullanmayı amaçlıyor. Bu yüzden de böyle bir politikanın önünde engel teşkil edecek oluşumları şimdiden etkisiz hale getirmek istiyor. Tutuklamaların hedefi buydu. İşin ilginç tarafı ise tutuklananların "Saddam yanlısı" olarak gösterilmeleriydi. Oysa tutuklananlar daha önce Saddam rejiminden en büyük zulmü gören ve bu rejime karşı bayrak açmış insanlar. Tutuklananlardan biri Kürdistan İslami Hareketi'nin lideri Şeyh Ali bin Abdülaziz'di. Bu insanın Saddam rejiminden en büyük zulmü gördüğünü ve bu rejime karşı savaş açmış olduğunu onu tanıyan herkes bilir. Fakat Amerikan işgal güçleri yaptıkları zulümleri ve vahşi tutuklamaları meşru gösterebilmek ve bir gerekçeye dayandırabilmek için sürekli bu iddiayı kullanıyorlar. Ürdün Büyükelçiliğine Bomba Geçtiğimiz birkaç gün içinde Irak'ta yaşanan en önemli olaylardan biri de Ürdün büyükelçiliğinin önüne bombalı araç yerleştirilerek patlatılması oldu. Patlama olayı 13 kişinin ölümüne bazıları ağır olmak üzere 52 kişinin de yaralanmasına sebep oldu. Bazılarının iddialarına göre eylemin Ürdün'ün Amerikan askerlerinin geçişlerine izin vermesi sebebiyle gerçekleştirilmiş olması ihtimali vardı. Bazılarına göre de Ürdün büyükelçiliği Amerikan işgal güçleri tarafından stratejik amaçlarla kullanılıyordu. Bu yüzden direnişçiler burayı imha etmek istediler. Ancak olayın sırrı henüz çözülmüş değildir. Çünkü her ne kadar Ürdün rejimi sinsi bir rejim olduğundan Amerikan emperyalizmiyle ve Siyonist işgal devletiyle işbirliği yapıyor ise de bu ülkenin Bağdat'taki büyükelçiliğinin bombalanmasından Irak'taki bağımsızlık mücadelesini sürdürenler çok fazla bir yarar sağlayamazlar. Hatta aleyhlerine bir havanın oluşmasına da sebep olması söz konusudur. Bu itibarla birtakım pazarlıklar ve şantaj politikalarının etkili hale getirilmesi için saldırının Amerikan işgal güçleri tarafından planlanmış olması da muhtemeldir. Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için Süleymaniye'de askerlerinin başına çuval geçiren Amerika'nın Ürdün büyükelçiliğinin önüne bombalı araç yerleştirmesi hiç de uzak bir ihtimal değildir. Bu sıralarda Amerika'nın tüm politikalarının şantajla, tehditle, saldırı gücünün kullanılmasıyla işlediğini unutmayalım. Amerikalılar Dökülüyor Irak'ta bir yandan Amerikan işgal güçleri dökülmeye devam ediyor. Artık en az bir iki Amerikan askerinin öldürülmediği birkaç askerin de yaralanmadığı gün geçmiyor. Gerçi bu şekilde günde bir iki veya birkaç askerin öldürülmesiyle Irak topraklarındaki işgalci askerler tükenecek değil. Amerika da askerlerine acıyacak değil. Fakat bu şekilde ölümlerin devam etmesi ve hatta artması yaşayanların da sürekli ölümü yanı başlarında hissederek yaşamalarına sebep olmaktadır. Güney Lübnan'daki Siyonist işgalci askerler bu tecrübeyi yaşadıklarında maruz kaldıkları durumu her gün birkaç kez ölümü yaşamak veya sürekli ölümle birlikte yaşamak olarak nitelendirmişlerdi. İşte bu durum askerlerin ciddi moral sıkıntısıyla karşı karşıya gelmelerine ve direnç güçlerinin iyice azalmasına sebep olmaktadır. Belki bu tür psikolojik sıkıntılardan kaynaklanıyor olmalı ki son zamanlarda Irak'taki işgalci askerlerde gizemli bir böbrek hastalığı ortaya çıktı. Bizzat Amerikan işgal güçleri yetkililerinin yaptığı açıklamaya göre şu ana kadar en az 100 askerde bu hastalık tespit edildi. İki asker de bu hastalıktan hayatını kaybetti. Demek ki hastalık ilerlediği zaman öldürücü oluyor. Bu arada bazı askerler de aşırı sıcak sebebiyle hayatını kaybetti. Temennimiz dökülmelerinin biraz daha hızlanması. İnşallah mazlum ve mağdur bir halkın tepesine oturup ileriye dönük hesaplar yapmaları onlara pahalıya mal olur ve Müslüman halkları köleleştirme planları da boşa çıkar. Türkiye'den Asker Gönderme Girişimleri Amerika, Irak'taki bağımsızlık direnişi karşısında iyice zorlanıyor. Bu gerçek bizzat bazı Amerikalı akademisyenlerin tespitleriyle de kamuoyuna yansıtıldı. Fakat Amerika bu işgali uzun vadeli hesaplar için gerçekleştirmiş durumda. Üstelik burada pes etmesi durumunda prestiji çizilmiş olacak ve tehdit gücünü yavaş yavaş kaybetmeye başlayacak. Dolayısıyla ileriye dönük hesapları için işlettiği şantaj politikası etkisini kaybedecek. İşte bu yüzden muhtelif ülkelerden asker takviyesi istiyor. En çok yüklendiği ülkelerden biri de Türkiye'dir. Son zamanlarda Türkiye'nin üst kademesinde bazı kişilerin asker gönderme yönünde temayül gösterdiklerine şahit oluyoruz. Oysa böyle bir şey son derece olumsuz neticelere sebep olacaktır. Her şeyden önce Türkiye'yi bir çıkmazın içine sürükleyecektir. Ayrıca tarihe bir ayıp olarak geçecektir. Malum olduğu üzere Türkiye, Cezayir'in bağımsızlık savaşına karşı işlediği ayıbını hala temizleyebilmiş değildir. Bugün Irak'taki mücadele de meşru ve haklı bir bağımsızlık yani istiklal mücadelesidir. Bu mücadeleye karşı Türkiye'nin tarihine geçecek yeni bir ayıbın işlenmemesi gerekir. Bu arada gösterilen temayülleri gerekçelendirme amacıyla sık sık "Türkiye'nin çıkarı neyi gerektiriyorsa o yapılacaktır" denmektedir. Burada pragmatist ve makyavelist felsefenin kendini gösterdiğini hissediyoruz. Her şeyin çıkarla hesaplanması ve çıkara bağlanması doğru değildir. Adalet, hak ve hukukun çıkardan önce geldiğinin unutulmaması gerekir. Amerika'nın Irak'taki işgali büyük bir haksızlıktır, ona karşı verilen mücadele ise meşru bir hakkın kullanılmasıdır. Bu durum karşısında Amerika'nın yanında yer alınması herhangi bir çıkara dayandırılsa da haksızlığa destektir. Ayrıca çıkarı da kısa vadeli çıkarlar olarak görmemek, uzun vadeli çıkarları da hesaba katmak gerekir. Irak'ta Amerikan işgaline destek verilmesi kısa vadede çıkar getirse de uzun vadede zarar getireceği kesindir. Filistin'de Esir Bırakma Oyunu İsrail işgal devleti Filistin'de 6 Ağustos 2003'te gerçekleştirdiği esir bırakma işlemiyle yeni birtakım oyunlar oynamaya başladı. İşgalcilerin bu serbest bırakma işlemleri medya organları tarafından İsrail lehine bir propaganda aracı olarak kullanıldı. İddialara göre bu serbest bırakma işlemi İsrail'in bir "iyi niyet girişimi"ydi. Oysa her şeyden önce İsrail zindanlarında sekiz bin civarında Filistinli tutsak bulunmaktadır ve serbest bırakılanlar bunların sadece % 5'ini oluşturmaktadır. İkinci olarak serbest bırakılanların genelini haklarında verilen mahkumiyet süreleri dolmak üzere olanlar veya idari mahkumlar yani haklarında herhangi bir mahkeme kararı olmayan, polis ya da asker kararıyla zindanda tutulanlar oluşturuyordu. Üstelik işgal devleti bu insanların karşılığında özerk yönetimle ciddi pazarlıklar yapıyor ve Filistinlilerin tüm direniş gruplarını dağıtmalarını talep ediyordu. Yani işgal güçleri zindanlara doldurduğu esirleri birer rehine olarak kullanmak ve onların serbest bırakılmaları karşılığında Filistin tarafından önemli tavizler koparmak istemektedir. Yeni Tutuklamalar İşgal güçleri bir yandan göstermelik bir serbest bırakma işlemi gerçekleştirirken diğer taraftan serbest bırakılanların yerlerini yenilerle doldurmaya çalışmaktadır. Çünkü dediğimiz gibi işgal yönetimi elindeki esirleri birer rehine olarak kullanıp onların serbest bırakılması karşılığında büyük tavizler koparmaya çalışırken aynı zamanda bu serbest bırakma işlemlerini önemli propaganda malzemesi olarak değerlendirmektedir. 6 Ağustos'ta serbest bırakma işlemini gerçekleştirmeden önce, Batı Yaka'nın Eriha şehrinde evlere baskın düzenleyerek 10 kişiyi hiçbir gerekçe göstermeden tutukladı. Tutuklananların bazıları da Filistin özerk yönetiminin güvenlik teşkilatında çalışan polislerdi. Benzer tutuklamalar da Gazze'nin Rafah sınır kapısında gerçekleştirildi. Burada zihinsel ve bedensel problemleri olan, tekerlekli sandalyeye mahkum çocuğunu tedavi için götürdüğü Mısır'dan geri getiren bir Filistinli sınırdan içeri girdiği sırada işgalciler tarafından tutuklandı. Babasının ilgisine mecbur çocuk ise ortada kaldı. İşgalciler onu birkaç saat öyle beklettikten sonra çocuğun evinin bulunduğu Cibaliya mülteci kampına giden bir Filistinliye teslim ettiler. Bu olay Siyonist işgalcilere hakim vahşet anlayışını gözler önüne sermesi açısından ibret vericidir. Nablus'ta Yine Vahşi Saldırı Filistinli direniş gruplarının ateşkese bağlı kalmalarına rağmen işgalciler 8 Ağustos 2003'te ateşkesi bir kez daha ihlal ederek Nablus'un el-Asker mülteci kampında bir eve baskın düzenleyerek silahlı saldırı gerçekleştirdiler. Saldırıda HAMAS'ın askeri kanadına mensup iki direnişçi hedef alınmıştı. İşgalcilerin vahşi saldırıları silahlı çatışmaya sebep oldu. Çatışmada işgalcilerden de bir asker öldürüldü. Kuşatmaya alınan iki direnişçi de şehit oldu. Bu arada olay yerine toplananlara saldırı düzenlenmesi sebebiyle yaralananlardan da iki kişi hastanede hayatını kaybetti. Bu sebeple söz konusu vahşi saldırı yüzünden dört Filistinli hayatını kaybetmiş oldu. Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS) olay üzerine yaptığı anlaşmasında ateşkes anlaşmasına bağlı olduklarını ancak bu saldırının da karşılıksız kalmayacağını vurguladı. Saldırıyı özerk yönetim başbakanı Ebu Mazin bile kınamak zorunda kaldı ve İsrail'in ateşkesi ihlal etmek suretiyle tehlikeli hareketler yaptığını vurguladı.