Sözlükte "değer, kıymet" gibi anlamlara gelen kerâmet, dinî bir kavram olarak peygamberlik iddiasıyla bir ilgisi olmaksızın bir müminde harikulâde (olağan üstü) bir halin meydana gelmesi demektir

Şâyet bu hâl kendisinde meydana gelen kimse amelleri sâlih olan biri değilse, o harikulâde hale istidrâc adı verilir

Keramet, Allah'ın veli kuluna bir ikramıdır

İki çeşit kerâmet vardır: Büyük kerâmet (kerâmet-i kübrâ); kişinin istikâmet üzere bulunması, hal ve hareketlerinin Kur'ân ve Sünnet'e uygun düşmesi

Küçük kerâmet (kerâmet-i suğrâ); Su üzerinde yürüme, ateşte yanmama, uzun mesafeyi kısa zamanda alma vb

durumlar

Sûfiler, bu tür kerâmete önem vermezler

"Kerâmet zâhir olur, izhâr edilmez" (Hakk'ın dilemesi ile meydana gelir, istenildiğinde ortaya çıkarılamaz, gösterilemez)

Bir müminin veli olması için bu tür kerâmeti olması şart değildir

(M

C

)