İSLAMİYET
 
  KUVA-Yİ MİLLİYE
  KIZILAY'A BAĞIŞ
  (REKLAM) İNTERNETTEN KOLAY PARA KAZANMA
  ŞANLI BAYRAĞIMIZ
  İSTİKLAL MARŞI
  İSTİKLAL MARŞI (SESLİ)
  VATAN KAVRAMI
  ÇOK ÖNEMLİ GERÇEKLER (TEHLİKELİ SÜREÇ)
  TÜRKİYE'NİN YER ALDIĞI KURULUŞLAR
  TÜRK ve İSLAM DÜNYASI KÜLTÜR,YARDIMLAŞMA ve DAYANIŞMA DERNEĞİ
  TÜRK ve İSLAM DÜNYASI KÜLTÜR,YARDIMLAŞMA ve DAYANIŞMA SPOR KULÜBÜ
  TÜRKİYE'YE YÖNELİK İÇ VE DIŞ TEHDİTLER
  İÇTEKİ SORUNLAR
  İÇTEKİ SORUNLAR-2
  ERMENİ SOYKIRIM YALANI
  ERMENİ SOYKIRIM YALANI-2
  ERMENİ SOYKIRIM YALANI-3
  TÜRKİYE'DE TERÖR VE AMAÇLARI
  ERMENİ TERÖR ÖRGÜTLERİ
  TERÖR ÖRGÜTÜ PKK'NIN YURT DIŞINDAKİ FAALİYETLERİ VE PARA KAYNAKLARI
  ABD-AB VE SİYONİZMİN HAİN PLANLARI
  ABD-AB VE SİYONİZMİN HAİN PLANLARI-2
  ABD VE AB'NİN TÜRK VE İSLAM DÜŞMANLIĞI
  DİNLER ARASI DİYALOG ALDATMACASI
  ABD'NİN ''HZ. MUHAMMED'SİZ YENİ İSLAM DİNİ'' PROJESİ
  A.B. GERÇEĞİ
  B.O.P. GERÇEĞİ
  B.O.P. HARİTASI
  NATO GERÇEĞİ
  GÜMRÜK BİRLİĞİ GERÇEĞİ
  FENER RUM PATRİKHANESİ GERÇEĞİ
  İNGİLİZ CASUSUNUN İTİRAFLARI
  AVRUPA'NIN TÜRKİYE'YE BAKIŞI
  MİSYONERLİK FALİYETLERİ
  DİKKAT
  MİLLETİMİZ
  MİLLETİMİZ-2
  İSLAMİYET
  İSLAMIN KAYNAKLARI
  İSLAMIN DELİLLERİ
  İSLAM MUCİZELERİ
  TEVHİT İNANCI
  İSLAMİ İLİMLER
  TASAVVUF
  İSLAMDA YARGI BAĞIMSIZLIĞI
  KUR'AN-I KERİM
  İNİŞ SIRASINA GÖRE SURELER
  KURAN MUCİZELERİ
  KURAN MUCİZELERİ-2
  DAVET
  ALLAH
  ALLAH'IN SIFATLARI
  ALLAH'IN 99 İSMİ
  BİR AYET-İ KERİME
  PEYGAMBERİMİZİN HAYATI
  PEYGAMBERİMİZİN SÖZLERİ
  PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETLERİ
  PEYGAMBERİMİZİN MUCİZELERİ
  PEYGAMBERİMİZ'İN MUCİZELERİ-2
  HZ.MUHAMMED
  HZ.MUHAMMED-2
  HZ. MUHAMMED-3
  HZ. MUHAMMED-4
  HZ.MUHAMMED-5
  PEYGAMBERLER
  PEYGAMBERLERİN HAYATLARI
  PEYGAMBERLERİN SIFATLARI
  PEYGAMBERİMİZE YAPILAN SAYGISIZLIKLAR
  MELEKLER
  CİNLER
  ŞEYTAN
  ABDEST
  ABDESTİN ALINIŞI
  GUSÜL ABDESTİ
  TEYEMMÜM
  İBADET
  İBADETLERİN FAYDALARI
  EZAN
  CAMİ
  NAMAZ NASIL KILINIR
  NAMAZ DUALARI
  ORUÇ
  ZEKAT
  HAC
  CİHAT
  ESHAB-I KEHF
  ESHAB-I KİRAM
  TABİİN
  TEBE-İ TABİİN
  EHLİ BEYT
  SEYİD-ŞERİF
  MÜSLÜMAN
  TAKVA
  EVLİYA
  MÜNAFIK
  KAFİR
  FARZ
  32 FARZ
  54 FARZ
  VACİP
  SÜNNET
  RAHMET
  HELAL-HARAM
  SEVAB
  MÜBAH
  GÜNAH
  BÜYÜ
  MUSKA
  DUA
  DUALAR
  DUALAR-2
  MUCİZE
  KERAMET
  FİRASET
  İSTİDRAC
  KIYAMET VE ALAMETLERİ
  MEHDİ
  DECCAL
  MEZHEP
  TARİKAT VE TARİKATLER
  UYARI
  İSLAM TARİHİ
  İSLAM TARİHİ-1
  İSLAM TARİHİ-2
  İSLAM TARİHİ-3
  İSLAM TARİHİ-4
  İSLAM TARİHİ-5
  İSLAM TARİHİ-6
  İSLAM TARİHİ-7
  İSLAM HALİFELERİ
  İSLAM HALİFELERİNİN HAYATLARI
  İSLAM BÜYÜKLERİ
  İSLAM KONFERANSI ÖRGÜTÜ
  KUTSAL TOPRAKLAR
  TÜRK-İSLAM ÜLKELERİ
  KUTSAL EMANETLER
  ZEMZEM SUYU
  MÜBAREK GECELER
  DİNİ VE MİLLİ BAYRAMLARIMIZ
  MÜSLÜMANLARA YAPILAN KATLİAMLAR
  MÜSLÜMANLARA YAPILAN KATLİAMLAR-2
  MÜSLÜMANLARA YAPILAN KATLİAMLAR-3
  MÜSLÜMANLARA YAPILAN KATLİAMLAR-4
  İLAHİ
  İLAHİ-2
  İLAHİ-3
  İLAHİ-4
  İLAHİ-5
  İLAHİ-6
  İLAHİ-7
  İLAHİ-8
  İLAHİ-9
  İLAHİ-10
  İLAHİ-11
  İLAHİ-12
  ŞARKI
  ŞARKI-2
  ŞARKI-3
  ŞARKI-4
  ŞARKI-5
  ŞARKI-6
  ŞARKI-7
  ŞARKI-8
  ŞARKI-9
  ŞARKI-10
  ŞARKI-11
  ŞARKI-12
  ŞARKI-13
  ŞARKI-14
  ŞARKI-15
  ŞARKI-16
  ŞARKI-17
  KURTULUŞ SAVAŞI
  MİSAK-I MİLLİ KARARLARI
  MİSAK-I MİLLİ HARİTASI
  CUMHURİYET
  T.C. TARİHİ
  T.C. HARİTASI
  ATATÜRK'ÜN HAYATI
  ATATÜRK İLKELERİ
  ATATÜRK İNKİLAPLARI
  ATAMIZIN SÖZLERİ
  NUTUK
  GENÇLİĞE HİTABE
  ATAMIZIN RESİMLERİ
  ATAMIZIN RESİMLERİ-2
  T.C. ANAYASASI
  T.C. KANUNLARI
  ŞEHİTLİK
  ŞEHİTLERİMİZ
  ŞEHİTLERİMİZ-2
  TÜRK EVLADI
  KURUM ÖRNEĞİ
ERMENİ SOYKIRIM YALANI
Gedelek Köyündeki Ermeni Katliamı (1921)


Gedelek Köyü BURSA ilimizin ORHANGAZİ kazasına bağlı Yavuz Sultan Selim’in “ok kuburu” yapma vakfiyesi olarak kurulmuş şirin bir Türk köyüdür.

Gedelek’in üst kısmında da komşu Benli ve Yukarı Benli adlı Ermeni köyleri bulunmaktaydı. Türk ve Ermeniler 1921 yılına kadar komşu köyler olarak yüzyıllarca barış içinde yaşamışlar, Gedelek’teki ipek böcekçiliği ve zeytin bahçelerinin bakımında Benli’li Ermeniler kuşaklar boyu Gedelek’teki Türklerle birlikte çalışmışlardır. 1915’teki tehcir olayları esnasında da bu durum hiç değişmemiş, dostluk devam etmiştir. Ama ne yazık ki Yunan’ın Gemliği ve köylerini işgali ile komşu Ermeni köyleri Türk köylerine karşı birden bire vahşi ve insanlık dışı saldırılarına başlamışlardır.

1921’de Yunan askerlerinin baskısı ve köylerine hiç dokunulmayacağı gibi yalanlarla Gedelek Köy Muhtarı Osman Efendi ikna edilmiştir. Muhtarın yardımı ile köyden iki kağnı dolusu silâh Yunan askerî tarafından toplanmıştır. Bu şekilde Gedelek halkı Yunanlılar tarafından silâhsız ve savunmasız bırakılmıştır. Bunun üzerine Benli Ermenileri de “Gedeleği bize bırakın, biz yakacağız” deyip köye el koymuşlardır.

Neticede silâhsız kalan Gedelek halkına özellikle geceleri komşu Benli Köyü Ermenileri eziyet etmeye ve mallarını yağmalamaya başlamışlardır.
Bu yapılan vahşetlerden sadece biri şudur: Şadırvan denilen kahve önünde Kavaslar eşrafından Bekâr İsmail lâkaplı 55 yaşındaki Gedelek’li, abdest almaktayken Benlili Agob’un bir Türk kadınına tecavüz etmesine mani olmak için “bizlere yaptığınız eziyetler artık yeter” diye çıkışınca, daha sözü bitmeden köy meydanında ensesine baltayla vuran Benlili Ermeni Agob İsmail’in başını gövdesinden ayırmıştır. Şehit İsmail Efendinin başı şadırvan önünde yokuş aşağı yuvarlanmaya başladığında köydeki kadın ve çocuklar katliâmdan kaçmak ve kurtulmak için civar tepelere doğru koşmaya başlamışlar. Bu esnada balta ile kafa kesen Benlili Ermeni Agob, yakınındaki Yunan askerinden aldığı tüfekle Kaymakçı bayırında kaçmakta olan “Sarı Kız” lâkaplı iki yıllık evli ve kucağında 2 yaşındaki Ali isimli oğlan çocuğu olan Nalbantların gelinini arkadan ciğerinden vurmuştur. Yere düşen genç kadının kucağındaki yavrusunu bile korkudan köylü kadınlar ancak saatler sonra alabilmiştir. Nalbantların Ali olarak anılan bu bahtsız çocuk 50 yaşında çeltikçi köyünde 1969 yılında vefat etmiştir. Ama genç kadının iki gün vurulduğu yerde can çekişerek ölmesine ne yazık ki müdahale edilememiştir. Çünkü artık köy içinde tam bir Ermeni terörü esmeye başlamıştır ve halk evlerine gizlenmiştir.

O esnada köy askerde olan gençlerinin yokluğundan dolayı çoğunluğu kadın ve çocuklar ile bazı ihtiyarlardan ibarettir. Kadınların bir kısmı Ermeni erkeklerinin tecavüzünden, sarkıntılığından korunmak gayesiyle Ali Çavuşların evinde toplanıp yüzlerine mayıs (hayvan dışkısı) ve çamur sürerek evlerde gizlenmeye, tecavüzden korunmaya çalışmışlardır. Ertesi gün evlerine sığınmış masum Türk köylüleri zorla Hacı Osman YILMAZ’ın evine doldurulmuş ve içeriye pencelerden el bombaları atılarak topluca katledilmişlerdir. Bombalanan evden yaralı kurtulan tek kişi o zamanlar 11 yaşındaki kız çocuğu olan Paslıoğullarından Hayriye’dir. Hayriye (ERDEM) yanı başındaki annesinin beyninin parçalanarak öldüğüne şahit olmuş kendisi de çenesinin el bombasından parçalanıp kopmasıyla ağır yaralanmıştır. Ermeniler köyü yağmaladıktan sonra evlerin tamamını ateşe vermiş ve köyde ağır yaralı Hayriye’den başka kimse kalmamıştır. Küçük ve yaralı kız köy hamamı taştan olduğu için yanmayan tek yapı olduğundan gece hamamın içine sığınıp gündüz su birikintisinden ayakkabısının içine su doldurup (su su diye) inleyen yaralılara su taşımıştır. 15 gün kadar sonra köye dolaşmaya gelen yağmacı bir Ermeni onu at arabasına bindirip Kumla Camisindeki mülteci olan Türklerin, yani Gedelek ve civar köylerden kaçıp camiye sığınanların yanına götürmek için almış ve ama Açmalar Mevkisinde birden kızı saçlarından tutarak kara diken öbeğinin içine fırlatıp atmış ve orada kızcağızı bırakarak gitmiştir. Çalıların içinde 3 saat kadar acı içinde kıvranırken yine yağmacı bir başka Ermeni onu dikenlerin içinden çıkartıp, dikenlerini temizleyip at arabasına battaniyenin altına yatırmak suretiyle Kumla’ya getirmiş, caminin minaresini gösterip “sizinkiler orada hadi git deyip” göndermiş, camideki mültecilerin içinde akrabalarıyla buluşup ölmekten kurtulmuştur. Çenesi kopuk olduğu için yüzünü bütün hayatı boyunca örtü ile gizleyen bahtsız Hayriye’nin yemek yediğini hiç kimse görmemiştir. Zavallı kadın hiç evlenmeden, kız olarak 1972’de 64 yaşında vefat etmiştir.

Hacı Osman’ın evinde el bombaları ile öldürülenlerin cesetleri daha sonra zeytin merdiveni ile içeriden taşınıp pis su kanalı olarak kullanılan hendeğe birbiri üstüne Benlili Ermeniler tarafından atılmıştır. Canlarını kurtaranların bir kısmı da Güney pınarında toplanarak Kumla istikâmetine kaçıp oradan Hilâli Ahmer (Kızılay) gemisi ile İstanbul’a Selimiye Camiine getirilmişler ve yıllarca orada sığınmışlardır. Köylünün diğer bir kısmı da Karamürsel yönünde kaçarak Türk Ordusuna sığınmak için Eskişehir’in İnönü bölgesindeki çadırlarda yıllarca konaklamıştır. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması üzerine köyüne dönenler Gedelek’in tamamen yok olup, yakılmış ve yıkılmış olduğunu görmüşlerdir.
1921 Ermeni vahşetinde ölen Gedelekliler şunlardır;

Ali kızı Sara (20 yaş), (Hacı Osman’ın oğlu Yahya’nın 2 aylık karısı, yani yakılan evin gelini), Ali kızı Halime (25 yaş), Mehmet kızı Hatice (12 yaş), Ali kızı Zehra (35 yaş), Mustafa oğlu İsmail (55 yaş), Mustafa oğlu Ahmet (50 yaş), Raif oğlu İsmail (40 yaş), İbrahim oğlu Recep (45 yaş), Hüseyin oğlu Hüseyin (30 yaş), Ali oğlu İbrahim (15 yaş), İbrahim oğlu Hafız (15 yaş), Abidin oğlu Hasan (35 yaş), Maraz Ömer’in Salih (38 yaş), Ali efe oğlu Ali (18 yaş), Mehmet oğlu Ali (45 yaş), Karabeyoğlu Hüseyin (12 yaş), Karabeyoğlu Mehmet (2 yaş), Kocakülahoğlu Hasan (50 yaş), Köseoğlu Recep (52 yaş), Kuru Osman Dayı (45 yaş), Kezban’ın Mehmet (45 yaş), Mehmet oğlu İbrahim (28 yaş), Yaslı oğlu Hasan (3 yaş), Abidin’in eşi Hatice (18 yaş), Aşık’ın Hasan (20 yaş), Ali Köse’nin Halil (35 yaş), Kamil Çavuş (45 yaş), Hacı Salih (60 yaş), Mehmet oğlu Ahmet (10 yaş), Hacı Osmanoğlu Celal (7 yaş), Umurbeyli Atçılardan Mehmet (25 yaş), Nazife (16 yaş), Fatma (20 yaş), R. Mehmet’in eşi Emine (20 yaş) adlarında 34 masum Türk öldürülmüştür.


Ne gariptir ki İstanbul’daki camilere sığınarak vahşetten kaçabilen Gedelek köylüleri dahil olmak üzere hiçbir Türk, İstanbul’daki Ermenilere bu olayların bedelini ödetmeyi düşünmemiş, bunu aklından bile geçirmemiştir. Bu üstün Türk ahlâkının bir diğer göstergesidir.

Yukarıda anlatılan Gedelek’teki Ermeni vahşeti sadece bir örnek olaydır. Aynı bölgede Orhangazi (Pazarköy), Çeltikçi, Gemiç, Narlıca, Cihanköy, Gürle, Karsak, Dutluca, Çakırlı, Keramet, Heceler, Üreyil köylerinde benzer vahşeti yapanlar hep civardaki Ermeni köyleridir. Aynı tarihte Yalova Çınarcık’ta da yüzlerce Türk camiye doldurulup Ermenilerce yakılarak katledilmişlerdir. Ermenilerin tüm Osmanlı’da Türklere yaptıkları yanında Gedelek katliâmı denizde bir damla sayılabilir. Marmara Bölgesi’nde İstanbul’a kuş uçusu 100 km mesafedeki bu Türk köyüne ortada haklı hiçbir sebep yokken bu vahşeti yapan Ermeninin Rus ordusuyla birlikte savaş bölgesi olan Doğu Anadolu’da Türklere yaptığı ise tam bir soykırımdır. Evet 1915-1923 arasında Ermeni soykırımı olmuştur. Bu soykırımda Soyu kırılan Türklerdir, soykırımcı Ermenilerdir. Kurtuluş Savaşı’nda yurdunu savunan Türklerdir. Saldırgan ve katliâmcılar da Ermenilerdir, Yunanlılardır, Fransızlardır, İngilizlerdir, İtalyanlardır, Ruslardır... Bütün çıplaklığı ile olayların özeti budur. Yunan mezalimi de bütün işgal altındaki Osmanlı’da olduğu gibi Bursa’nın her köyünde vahşet ölçüsünde devam etmiştir. Bu yazımızda özellikle ele aldığımız Ermeni mezalimine, vahşetine, soykırımına örnek olarak Gedelek köyündeki Türklere karşı Ermenilerin yaptığı vahşettir, soykırımdır. Yapılanların hepsini burada anlatmamız mümkün değil, insanlık dışı ve vahşi hayvanların bile yapmayacağı işkenceler var ki onları burada yazamıyorum. Bütün bu yaptıklarından sonra bugün Ermenistan bayrağında utanmadan Ağrı dağını gösterirken Ermeni dün nasıl saldırgansa bugün de aynı saldırganlığını göstermektedir. Hem suçlu hem de üste çıkmak isteyen Ermeninin utanmasını beklemek boşunadır.

Bugünlerde bizlere düşen bir önemli görev de Türkiye’nin her köyünde Ermeniler tarafından yapılan bu katliamların yazılmasını, belgelenmesini sağlamaktır. Bu konuda Yunan ve Ermeni vahşetlerine uğramış köylerimizin köy muhtarlarına, köy hocalarına, köy imamlarına ve her Türk’e görev düşmektedir. Duyarlı Türk milletini göreve çağırıyorum. Köyünüzde, beldenizde, şehrinizdeki Ermeni vahşetini yazın, yazdırın, bir araya toplayıp yayınlayın.

Her şeyin fazlası fazla olduğu gibi efendiliğin de fazlası gereksiz ve zararlıdır. Biz de bugüne kadar bu konuda fazla efendilik yaptık, hep zarar ettik, artık yeter. Ermeni hem isyan eden hem katliâmı yapandır ama aynı zamanda da mazlum rolü oynamak isteyendir. Hem de öldürdükleri insanların çocukları, akrabaları halen hayatta iken. Olayları bizzat yaşayanlar günümüzde varken bu derece pervasız ve edepsiz olabiliyorlar.

Türk milleti bilir ki vatanın, bu toprakların sahibi olunmasının bedeli çok yüksektir. Geçmişte bu bedel kanla her karış toprak için ödenmiştir. Bugün de buralara sahip olmak için her yönde çaba gösterilmeli, mücadele edilmelidir. Kaldı ki şimdi yapılması gereken, Ermeni mezalimiyle öldürülen masum Türklerin akrabaları, yakınları olan bizler için kutsal bir görevdir.

 
fa(na)tik Çevrimdışı  
Digg this Post!Add Post to del.icio.usBookmark Post in TechnoratiFurl this Post!Facebook'da Paylaş
Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 14-04-2008, 23:13   #13 (permalink)
Profil
Moderator
 
fa(na)tik kullanıcısının avatarı
 
Giriş: 02.07.2006
Şehir : Belirtilmedi
Yaş: 28
Cinsiyet : Belirtilmedi
Mesaj: 11,593
Konular: 1629
Şukella : 1,591
Rep Gücü : 4908
Rep Puanı: 489371
Seviye : fa(na)tik İtibar düzeyini kapadı
 
Varsayılan

ERMENİ İFTİRALARI

ERMENİ diasporasının Türk düşmanlığını dile getirirken kullandığı cümle “Türkler soykırım yapmıştır” yönünde kesin ifadeler oluyor. Oysa onların bu söylemleri sadece İFTİRA olarak adlandırılabilir.

“ERMENİ DİASPORASI” NEDİR?

Ermeni diasporası: Ermenistan dışında yaşayan, Ermenistan dışında doğmuş ve yetişmiş, millî kimlikten yoksun, kendi tanımını yaparken dahi Ermeni'nin ne
olduğunu bilmeyen faşist bir güruhtur. Bu güruh millî kimlikten yoksun olduğu için kendi kendine bir kimlik kazandırmaya çalışırken Ermenistan ile Türkiye'yi ve hatttâ Türkiye'de yaşayan Ermenileri dahi karşı karşıya getirip kafa karıştırmaya çalışıyor. Hoş, onların iftiralarına Türk düşmanlarından başka kimsenin inandığı yok.

Daha dün Ermenistan'da Ermenilerin yiyecek buğdayı yok iken diaspora nerdeydi? Madem o kadar Ermeni ırkçısı oldular, o günlerde neden yardım etmediler? O günlerde, Ermenilere ekmek yesin diye buğday veren Türkiye idi. Ermeni diasporası bu tavır ve iftiralara devam ettikçe Azerbaycan'dan, Türkiye'den yana yalnız bir Ermenistan yaratmaktan başka bir işe yaramayacak. Ve onlar, Türk dünyasının şu gerçeğini akıllarına sokmayı öğrenecekler: “TÜRK CAN VERİR, AMA YURT VERMEZ DÜŞMANA.”

Peki, şu sözde Ermeni hakları savunucusu diasporaya sormazlar mı? “Hey gidi Ermeni, dünü hatırlıyorsun da bugünü niye hatırlamıyorsun? Karabağ’da Azerbaycan Türk'ünün oluk oluk kanını döken kimdi?”

Ses yok, cevap da yok. Veremezler. Nasıl versinler ki? PKK ile ASALA ve dökülen Azerî kanı ile kendilerine kimlik vermeye çalışanlar neden gerçeklerin karşısında konuşsunlar ki?

Ey Türk evlâdı! Tarihleri çok iyi tahlil et. Bak, ASALA çökertildi. Ortaya PKK çıktı. Üstüne üstlük, yakalanan PKK'lıların bir kısmının boynunda haçlı Ermeniler olduğunu biliyorsun. Abdullah Öcalan'ın Ermeni dönmesi olduğunu biliyorsun. ASALA çöküyor, yerine PKK çıkıyor. PKK çöktü, KADEK çıktı. Şu an ekonomik krizin etkileri olduğu için sesleri çıkmıyor. Ama emin ol ki ülkende ekonomi düzeldiğinde, sana IMF dayatmaları ile, AB dayatmaları ile isteklerini yerine getirtemediklerinde tekrar teröre başlayacaklar. Bu bir strateji oyunu. Türk genci! Kaldı ki bu oyun hâlâ senin üzerinde oynanmakta iken sen basit heveslerin peşinde gününü gün etmektesin. Bu ülke sadece benim değil, senin de. Sadece bizim değil, hepimizin. Bunları hatırla! Titre ve kendine dön! Sen emin adımlarla ülkenin yarını için bulunduğun her mevkide, her işi “önce ülkem, sonra ben” çizgisinde yürüttükçe hepsi yok olmaya mahkûmdur!!!

Ermenilerin iftiralarına gelmeden önce bunlar ile ilgili kişisel bir yorum eklemek istiyorum. Diasporanın Türkiye'nin Doğu Anadolu bölgesinden toprak talep etme amacıyla başlattığı bu iftiralar, kapıdaki memurun genel müdüre tokat atmaya kalkması gibi bir şey. Unutmasınlar ki; genel müdür memuru işten atabilir. İşte o an Karabağ'daki Azerî kanının hesabı sorulur. Yani: “KESER DÖNER, SAP DÖNER, HESAP DÖNER!”

“ERMENİLER NE İFTİRA ATIYORLAR?”

İFTİRA 1: Holokost'un sorumlusu da Türkler oldu çıktı. Holokost’un ne olduğunu açıklayalım:

Yahudilerin II. Dünya Savaşı sırasında (1939-1945) Naziler tarafından tabi tutuldukları soykırıma Holokost denir. Ermeni diasporasının iddialarına göre; “Hitler soykırım fikrini Türklerden almış, 20. yüzyılda işlenen ve bundan sonra işlenecek tüm soykırımların suçlusu Türkler imiş.”

Eh, madem Türkler Yahudiler'in soykırımına neden olmuş, Nazilerden kurtulmak isteyen Yahudileri Türkiye'de saklayanların, Türkiye'ye kaçıranların Türkler olduklarını neden bilmezlikten geliyorlar?

Ermeni diasporası bu iftiralarını yayma amacıyla batıda düzenlenen “Holokost'u anma günlerine” katılıp kendilerinin yalanlarını ortaya atma çabasındalar. Bunun dışında Hitler’in yaptığı soykırım belgeleri ve Hitler'in söz leri ile asla uygun olmayan Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı ile ilgili sözde belgeleri akıllarınca karşılaştırıp “Hitler'i Türkler etkiledi” diye iftira atıp duruyorlar... Durumun böyle olmadığı defalarca kanıtlansa da onlar görmezler, bilmezler, duymazları oynamakta ısrar ederler. Aşağıda Ermenilerin yüce Türk milletine attığı iftiralar sıralanarak verilmiştir:

İFTİRA 2: “İttihat ve Terakki yönetimindeki Türkler 1.500.000 Ermeniyi yok etti.” iftirası. Yok etmelerinin neden ise yine Hitler’e dayandırılıyor. Ermeni diasporasının tarihten bihaber olan tarihçilerine göre Türkler Anadolu'yu Türkleştirmek için Ermenileri yok etmiş...

İFTİRA 3: “Ermeniler anayurtları Doğu Anadolu'dan Türkler tarafından atıldı.” iftirası. Bu iftiranın temelinde Türkiye'den şimdi toprak talep etme isteği yatıyor.

İFTİRA 4: Tarih boyunca Ermenilere hiç hak verilmediği, Ermenileri göç ettirmenin (tehcir) Ermenileri yok etme amacını güttüğü iftirası.

İFTİRA 5: Türklerin Ermenilere önceden de soykırım yapmayı plânladıkları, fakat Ermenilerin kültür, sanat, eğitim, zenginlik bakımından Türklerden ileri oldukları için bunu yapmadıkları iftirası.

İFTİRA 6: Ermenilerin Türklerin ulus devleti yolunda engel oldukları için yok edildiği, yani etnik temizlik yapıldığı iftirası.

İFTİRA 7: Ermenilerin mallarının yağmalandığı, kadınlarına tecavüz edildiği, çocuklarının ellerinden alınarak Türkleştirildiği iftirası.

İFTİRA 8: Ermenilerin yok edilmesi için Türklerin devlet tarafından örgütlenen bir güç kullandığı, bu gücün taşra teşkilâtına verdiği yazılı emirle soykırımın başladığı ve buna ait ellerinde belgeler bulunduğu iftirası.

İFTİRA 9: Ermenilerin tüm bu iftriralar neticesinde bugün Türkiye'den isteği: Geçmişte yaşadıkları acının yani sözde soykırımın kabul edilmesi, kendilerinden alınan malların ve bunlara tekabül eden tazminatın vârislere, Doğu Anadolu bölgesinin de Ermenistan'a verilmesi.

İFTİRA 10: “Kurtuluş Savaşı’nda dahi Ermeni soykırımının devam ettiği” iftirası.
Önce holokost'u (Yahudi soykırımını) incelemeli ve gerekli yanıtı diasporaya vermeliyiz.

Holokost'u diğer soykırımlardan ayıran özellik şeytanî amaçlar ile yapılmış olmasıdır. Yahudiler savaş sırasında ne Ruslar ile işbirliği yaptılar, ne de Almanlara karşı yıkıcı bir eylem. Yahudiler sadece Yahudi olmaları nedeniyle topluca öldürüldü.

Holokost'u incelemeye kalkarsak karşımıza “anti-semitizm“in yani “Yahudi düşmanlığının” çıktığını görüyoruz. Bunun sebebi ise “dinî hoşgörüsüzlük”. Almanlara göre Yahudiler Hz. İsa'yı öldürdüğü için her Yahudi doğan bu suçtan zanlı idi. Bu sebeple her Yahudi cezalandırılmalıydı.

Irkçı ilkelere dayalı Nazi Partisi 1933 yılında Almanya’da iktidara geldi. Nazilere göre Alman kanına sahip olanlar yurttaş sayılmalıydı. Bu gerekçeyle Yahudiler Alman kanı taşımadığı için Almanlar ile aynı haklara sahip olmamalıydı. İşte soykırım süreci böyle başladı. Ve artık Yahudiler memur olamazdı, doktor-dişçi olamazdı, yayıncılık-editörlük yapamazdı, yüzme havuzu-kaplıcalara giremezdi.
1935 yılı Nürnberg yasaları çıkınca artık Yahudilerin elinden yurttaşlık hakkı da resmen alınmış oldu. 1937 yılında çıkan bir yasa ile Yahudilerin işletmeleri çok komik rakamlar ile Almanlara satılmaya başladı. Naziler 9-10 Kasım'da Yahudilere karşı şiddet, kundaklama, cinayet eylemlerine girişti. Bu olaya “Kristal gecesi” (Kristallnacht) denir. Ortaya çıkan hasar için “Yahudi pişmanlık yasası” çıktı ve Yahudilerin geri kalan mallarına da el konuldu.

Etnik ırk temizleme cinayetlerine Almanlar başlayınca Yahudilerin yapacakları tek şey Almanya'yı terk etmekti.

ABD, Avustralya, Kanada ülkelerine Yahudileri almıyordu. Almanlar Yahudi sorununu gettoları tekrar kurarak çözeceklerine inandı. İlk getto 1940'da Lodz'da kuruldu. Ardından sıra diğerlerine geldi. Gettolarda yaşayan Yahudiler insan-altı mahlûklar olarak görülüyordu. Gettolarda ağır çalışma şartları, açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle nüfus sürekli azalıyordu. Üstüne üstlük gettolarda günde 10.000'i bulan, üretimde yer alamayacak hasta ve yaşlı insan öldürülüyordu.

Şimdi de soykırımın ne olduğunu inceleyeceğiz, daha sonra Holokost ve sözde Ermeni soykırımı arasında bağ olmamasının nedenini açıklayacağız...

SOYKIRIM: Soykırımın tanımı Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesinin 2. maddesinde aşağıdaki gibi açıklanır:

“Madde 2: Soykırım, bir millî, etnik, ırkî veya dinî grubu, grup niteliğiyle, kısmen veya tümüyle, yok etmek kastıyla aşağıdaki fiillerin işlenmesidir.

a) Grubun mensuplarını katletmek
b) Grubun mensuplarına ciddî bedensel ve psikolojik zarar vermek.
c) Grubun bedenî varlığının kısmen vaya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına kasden tabi tutmak.
d) Grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak.
e) Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmek.

Şimdi bunları Holokost ve sözde Ermeni soykırımı ile karşılaştıralım:
“Bir grubun mensuplarını katletmek ve grubun bedenî varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına kısmen tabi tutmak” Holokost ve sözde Ermeni soykırımını karşılaştırmak için yapacağımız açıklamalarda bunu temel alıyoruz...

Holokost açısından baktığımızda: Naziler Yahudileri sistematik bir şekilde katletmiştir. Bu eylemi ölüm vagonları ve gaz odaları ile gerçekleştirmişlerdir. Yahudilerin gettolara yerleştirilmesi ile de kasdî bir şekilde sağlık gereksinimlerinden mahrum bırakılmış ve grubun maddî varlığı yok edilmeye çalışılmıştır. Üstüne üstlük bu soykırım eylemleri devlet politikası hâline getirilmiştir:

Ermeni tehciri (sözde Ermeni soykırımı) açısından baktığımızda: Ermenileri sistematik bir şekilde öldürme girişimi söz konusu değildir. Tehcir, yani Ermenilerin göçe zorlanması sırasında meydana gelen ölümlerin bir takım çetelerin işi olduğu bilinmektedir. Naziler Yahudi soykırımını devlet politikası hâline getirmeye çalışırken, Osmanlı yönetiminde devlet eliyle Ermenilere karşı bir soykırım yapılması söz konusu bile değildir. Ermeni tehciri (sözde soykırım) yapıldığında zor şartlarda ve çetelerin yoluyla Ermenilerin öldüğü doğrudur. Fakat bu, Ermenilere karşı bir soykırım olduğunu kanıtlamaz. Çünkü ölümlerde kast unsuru yoktur. Ayrıca toplu sürgün yani bir topluluğun yaşadığı ülkeden başka bir ülkeye göç ettirilmesi “soykırım” suçu değildir. Kaldı ki Ermeni tehciri yapılırken ülke dışına kimse gönderilmemiştir. Ülkenin bir yerinden alınıp başka bir yere yerleştirilmesi yahut grubun yerinin değiştirilmesi söz konusudur. Kısaca zorunlu göç ülke dışına da yapılsa, ülke içinde de yapılsa “soykırım” olarak tanımlanamaz. Başka bir ayrıntıya geçersek: ülke içinde topluluğun bir yerden başka bir yere taşınması o ülkenin kendi meselesi olduğu için “iç hukuk” konusuna girmektedir. “Ermeni tehciri“nde hukuka aykırı hiçbir eylem yoktur.
“Bir grubun mensuplarını sadece o gruba mensup olmalarından dolayı hedef almak ve o gruptaki insanları kasden soykırıma tabi tutmak.” Holokost ve sözde Ermeni soykırımını bu iki yönden karşılaştıralım:

Holokost açısından baktığımızda: Avrupa'da eskiden beri süregelen anti-semitizm (Yahudi düşmanlığı) meydana gelen ölümlerin soykırım olmasının kabulünde önemli bir etkendir. Ayrıca bilinmektedir ki; Yahudiler sadece Yahudi oldukları için gettolara gönderilmişler, gaz odalarına atılmışlar, bazı yerlere girmeleri yasaklanmış, bazı meslekleri yapmaları engellenmiş, bazı âletleri kullanmalarına yasak getirilmiş, böylece tam bir ayrımcılık ortaya serilmiştir.

Sözde Ermeni soykırımı açısından baktığımızda: Osmanlı, Ermeni cemaatine dinî açıdan özgürlükler tanımıştır. Tanzimat ve Islahat Fermanı ile de Ermeni vatandaşların mal ve can güvenliği sağlanmıştır. Ermenilere hiçbir mesleği yapmaları için yasak getirilmemiştir. Aksine Ermeniler bazı mesleklerde tekel hâline bile gelmişlerdir. Ermeniler bakanlık görevinde bulunmuşlar, parlamentoya girmişler, yerel yönetimlerde başkan olmuşlardır. Osmanlı Devleti’nde İslam dışında devletin vatandaşları hangi dine inanırsa inansın asla ayrımcılık söz konusu değildir. Bir takım silâhlı Ermeni örgütlerinin ortaya çıkarak Osmanlı Devleti’nin bir bölümünde “bağımsız bir Ermeni devleti” kurmak üzere eylemlere başlamışlar ve etnik temizlik olarak adlandırılacak eylemlere girişmişlerdir. Türklerin Ermenilere karşı bir soykırımı değil, Ermenilerin Türklere karşı bir soykırımı söz konusudur. Ermeni çetecilerin saldırdığı Türkler kendilerini savunma amaçlı olarak Ermenilere direnmek zorunda kalmıştır. Çeteler birbirleri ile mücadele ederken Ermeni gruplar Rus kuvvetleri ile işbirliği yapmışlar ve Osmanlı ordusuna karşı faaliyetlere girmişlerdir. Bu duruma son verilmek amacı ile 1915 yılında “yeniden yerleştirme” kararı ile Osmanlı Devleti’nin Rus sınırında bulunan Ermeniler zorunlu göçe (sözde Ermeni soykırımı) tabi tutulmuşlardır. Kısaca açıklayacak olursak Ermeniler zorunlu göçe Ermeni olmalarından dolayı, dinî veya ırkî bir sebepten dolayı gönderilmemişlerdir. Osmanlı Devleti aleyhine giriştikleri eylemlere son verilmesi, ülke güvenliği ve yurt savunmasının devamlılığının sağlanması amacıyla zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. Zorunlu göçe tabi tutulan Ermeniler, sadece Rus sınırında bulunanlar ve diğer bölgelerde yaşayanlardan da çeteler ile ortak çalışıp Osmanlı Devleti aleyhinde eylemlere girişenlerdir. Ve tekrar bu açıklamalar incelendiğinde görünen köyün kılavuz istemediği ortadadır. Holokost ile sözde Ermeni soykırımı arasında benzerlik kurmak bilgisizlikten, kendini bilmemezlikten ve TÜRK düşmanlığından başka bir şey değildir.

Bir olayı soykırım olarak ifade edebilmek için “kast”olması gerekir. Yani soykırımı gerçekleştirecek olanlar bilerek ve isteyerek grup mensuplarını sadece ve sadece o gruptan oldukları için yok etme niyetinde olmalıdır:
Holokost açısından olaya baktığımızda: 20 Ocak 1942'de Wannsee'de yapılan toplantıda Nazi liderlerinin soykırımı nasıl plânladığı görülür.

Sözde Ermeni soykırımı açısından olaya baktığımızda: Ermeni soykırımı iftiralarını ortaya atanlar Talat Paşaya ait olduğuna dair bir takım belgeler ortaya çıkarmışlardır. Bu belgelere Andonian belgeleri denir. Çok kısa bir süre sonra bu belgelerin sahte olduğu ortaya çıkmıştır. Ve Ermeni diasporasının, Ermeni soykırımı yapıldığına dair iddiaları dayanaksız, boş sözler olarak kalmış ve sadece Ermeni yalanları olarak herkesin gözleri önüne serilmiştir.
“Holokost'tan zarar gören Yahudilerin temsilcileri olan İsrailli devlet adamlarının ifade ettikleri gibi Ermeni olaylarıyla Holokost arasında bir benzerlik bulunmamaktadır.”


fa(na)tik Çevrimdışı  
Digg this Post!Add Post to del.icio.usBookmark Post in TechnoratiFurl this Post!Facebook'da Paylaş
Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 14-04-2008, 23:18   #14 (permalink)
Profil
Moderator
 
fa(na)tik kullanıcısının avatarı
 
Giriş: 02.07.2006
Şehir : Belirtilmedi
Yaş: 28
Cinsiyet : Belirtilmedi
Mesaj: 11,593
Konular: 1629
Şukella : 1,591
Rep Gücü : 4908
Rep Puanı: 489371
Seviye : fa(na)tik İtibar düzeyini kapadı
 
Varsayılan


(Kaynak: “Peres: Armenian Allegations are Meaningless”, “Turkish Daily News, 10 Nisan 2001)


Avrupa'da milliyetçilik akımları yayılmaya başladığında Batılı devletlerin etkisi ve yardımı ile Hıristiyanlar bağımsızlıklarını ilân etmeye başlamıştır. Milliyetçilik akımları, Batılı devletlerin etkisi, Rusya'nın yardımı sonucu Ermeniler de bağımsızlık için stratejiler izlemeye koyulmuşlardı. Ermeni çeteler, Türkleri silâhlı eylemler ile yurtlarından çıkarma girişiminde bulunmuşlardır.

Olaya bu açıdan baktığımızda Yahudiler barış içinde Almanya'da yaşamak isterken Ermeniler silâha sarılıp Osmanlı Devleti’ni içten çökertmeye başlamıştır. Bu sebeple Holokost ve sözde Ermeni soykırımı birbirine benzemez.

IĞDIR OBA KÖYÜ KATLİAMI

Bölgede incelemelerde bulunan Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran, şunları nakletmektedir:

"Iğdır'a bağlı Oba köyünde Ermenilerce katledilmiş Türklere ait bir toplu mezar olduğu ilk defa Prof. Dr. Enver Konukçu tarafından tespit edilmiş ve bu arşiv belgeleriyle de desteklenmiştir.

1 Mart 1986'da yerinde yapılan toplu mezar kazısında tarihi belgeleri doğrulayan bulgular edinilmiş ve olayın görgü tanıklarından Sakine Aksu'nun anlattıkları ile de "Tandır damı katliamı" daha da açıklığa kavuşmuştur.

Yapılan kazıda 6 x 8 m. boyutlarındaki yapının kuzeye bakan kapısının iç bölümünde başlatılan ilk açmada, "Kapalı Demir Kilit" bulunmuş, daha sonra odanın orta kısmında yapılan ikinci açmada 1 m.'lik üst dolgu toprağın altında 90'a yakın insan iskeletine ulaşılmıştır. Bazı kafataslarının üzerinde delik, çatlak ve kırıkların olduğu görülmüştür. Odanın ortasındaki tandırın güneyinde bulunan taş altlık, yapının toprak damlı örtüsünü taşıyan tek ahşap direğe ait olmalıydı ve bu direğin yanık parçaları da elde edildi.


Bulgular görgü tanığı ifadesi ile birleştirilince; Ermeni çetecilerinin; "Tandır Damı Katliâmı"nda Oba köyünden zorla topladıkları silahsız sivil insanların birçoğuna işkence yaptığı, hepsini yüzü koyun yere yatırarak odaya kilitledikleri, üzerlerine ateş açtıkları ve daha sonra bacadan gazyağı dökerek tandır damını ateşe verdikleri, ahşap direğin yanmasıyla da toprak damın çöktüğü anlaşılmaktadır.

Yapılan kazı sırasında erimiş demir parçaları, yanık ahşap parçaları, cam kırıkları, mermi çekirdekleri ve bir parça kumaşla beraber iskeletler bulunmuştur. Damın duvar ve tabanındaki kalın yanık katmanı ve kül tabakası diğer belgelerin bu yangında yok olduğunu göstermektedir."


ERZURUM DUMLU KATLİAMI

Bölgede incelemelerde bulunmuş olan Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran, olayla ilgili olarak şunları yazmaktadır:

"Yabancı basının da katıldığı, Erzurum Yeşilyayla Köyü'ndeki toplu mezar kazısı 7 Ekim 1988 tarihinde gerçekleştirilmiştir. 1918 Mart'ında meydana geldiğini Kâzım Karabekir Paşa'nın hatıralarından öğrendiğimiz Yeşilyayla katliâmında, çevreden toplanan yaşlı erkek, kadın ve çocuklar bir mereğe (samanlık) doldurularak üzerlerine ateş açılmıştır.

Kazı alanında ay-yıldız süslü tütün tabakası, Kur'an-ı Kerim sayfaları, mermi kovanları, yarı-yanık ahşap direk parçaları, uzun saç örgüleri, ipekli elbise parçaları ve küçük giysi düğmeleri bulunmuştur. Toplu mezardan 100'e yakın iskelet çıkarılmıştır. Kazıda ortaya çıkan malzemeler Erzurum Müzesi'nde sergilenmektedir."


VAN ERCİŞ - ÇAVUŞOĞLU KATLİAMI

Bölgede incelemeler yapmış olan Prof Dr. Metin Özbek, olayı şöyle anlatmaktadır:

"Çavuşoğlu Samanlığı denilen mevkide bir evin temel hafriyatı yapılırken büyük bir tesadüf eseri bulunan insan iskeletlerini antropolojik açıdan incelemek üzere teslim alıp Hacettepe Üniversitesi'ndeki laboratuvarımıza götürdüm. Bilindiği gibi, Antropoloji bilim dalı geliştirdiği bir takım teknik ve yöntemlerle insan iskeletlerinde ölüm yaşını, cinsiyeti, ölüm nedenlerini, hastalıkları ve daha birçok bilgileri elde etme imkânı vermektedir. Ayrıca kafataslarından hareketle ırk tayini de yapılmaktadır.

İncelemeye aldığım iskelet kalıntılarında baş ve gövde kemikleri arasında eşleştirmeye gitmek mümkün olmadı. Bu nedenle, birey sayısını sadece kafataslarına göre yaptık ve her kafatasına ayrı bir numara verdik. Daha doğrusu her bireyin ayrı bir antropolojik kimliği oldu.

Buluntular arasında 5 kadın ve 4 erkek tesbit ettik. Bireylerin öldükleri esnada kaç yaşında olduklarını gösteren en önemli kriter kalça kemiğindeki "symohysis pubis" adlı kısımdır. 7 kişide bu bölge korunmuştur. Çavuşoğlu Samanlığı'nda bulunan iskeletlerin yaş dağılımını aşağıdaki şekilde tesbit ettik:

Kadın (P6) ...............17-18 yaş
Erkek (P7) ...............17-18 yaş
Kadın (P4) ...............18-19 yaş
Kadın (P3) ...............27-30 yaş
Erkek (P2) ...............35-40 yaş
Kadın (P1) ...............39-44 yaş
Erkek (P5) ...............50 yaş (aşağı yukarı)
Çocuk (D1) .............. 15 yaş (aşağı yukarı)

Yaş ve cinslerini belirttiğimiz bu iskeletlerin asıl ilginç olan ortak bir yönleri vardı. O da, hepsinin kafataslarında kesici aletlerin bıraktığı darbe izlerinin bulunmasıdır. Daha açıkçası işkence ile öldürülmüş olmalarıdır."

I. Kafataslarındaki kesme izleri:

No.1) Kadın: Kafatasında kesici bir cismin yol açtığı iki yarık bulunmaktadır. Bunlardan birisi sağ parietalde bulunur. Uzunluğu 42 mm'dir. İkincisi yine sağ parietal üzerinde, başın biraz arkasında olup 36 mm uzunluğundadır. Beyin hedef alınarak indirilen bu darbeler sonucu olay yerinde öldüğü anlaşılmaktadır.

No.2) Kadın: Başında dört kesme izi tesbit ettik. Birincisi sol parietal üzerinde olup 95 mm uzunluğundadır. Kesici alet kafatasını yarıp beyne kadar girmiştir. İkinci yarık her iki parietal üzerinde yer alır. Başın tepesine indirilen kesici bir cisim (bir balta olabilir) kafatasını parçalamış, büyük bir olasılıkla beyni de dağıtmıştır. Böyle bir saldırı bireyin o anda ölmesi için yeterlidir. Üçüncü darbe yine sol tarafta, parietale isabet etmiş. Bu yarık birincinin yaklaşık 12 mm arkasındadır. Açılan yarığın uzunluğu 48 mm, genişliği ise 19 mm'dir. Kesilen kısım bir mekiği andırmaktadır. Başa indirilen dördüncü darbe ise üçüncüyle aynı doğrultuda ve onun hemen arkasındadır. Yarığın yarısı oksipital kemik üzerindedir.

No.3) Erkek: Başında en çok kesme izi tesbit ettiğimiz kişilerden biridir. Birinci darbe sol kulağa isabet etmiş; kesici alet mastoid çıkıntıyı kökünden koparmış, oksipitali de hafifçe sıyırmıştır. İkinci darbe sol göze rastlamış ve proc.frontalis üzerinde derin bir kesme izi bırakmıştır. 75 mm uzunluğundaki üçüncü darbe ise sol parietalde görülür. Beyne giren kesici alet sol tuber parietal'den sutura lambdoidalis'e kadar uzanan bir yarığa yol açmıştır (Resim 2b). Darbenin şiddetinden kafatasında çatlaklar oluşmuştur. Başın tepesine indirilen dördüncü darbe sagital dikişi kesmiştir. Kesme izi 48 mm uzunluğundadır. Kesici aletin yol açtığı besinci darbe ise yatay planda olup sağ parietal'i sagital dikişe yakın kısımdan sıyırıp götürmüştür. Kesici alet, ayrıca sol zygomatike de isabet etmiş, bu bölgede zygomatikle beraber üst çene kemiğinin bir kısmını da kesmiştir. Birey aynı zamanda ateşe atılıp yakılmıştır.

No.4) Erkek: Beyne bir kesici cisimle üç ayrı darbe indirilmiş. İlki sağ parietale dikey yönde isabet etmiş, uzunluğu 37 mm olan kesme izi, ikincisi sol parietal ve frontal üzerinde yatay yönde bir yarıktır. Kesme izi 92 mm. uzunluğundadır. Üçüncü darbe yine sol parietale isabet etmiş, uzunluğu 49 mm, genişliği ise 21 mm olan bir yarık meydana getirmiştir. Kesici alet tabula externa'yı sıyırıp götürmüştür. Başa yönelik bu darbeler bireyin derhal ölmesine yol açmıştır. Bir önceki birey gibi, bu da öldürüldükten sonra yakılmıştır.

No.5) Kadın: Başında dört kesme izi tesbit ettik. Birincisi frontal bölgede ve 28 mm uzunluğunda, fazla derin olmayan bir yarık. İkincisi başın tepesinde, her iki parietal üzerinde ve 77 mm uzunluğunda, oldukça derin bir yarıktır. Kadının o anda ölmesi için yeterli darbe. Üçüncü darbe de ölümcül nitelikte, sağ kulağa isabet etmiş, mastoid kısmı kökünden kesip götürdüğü gibi alt çene kondilini de kısmen kesmiş. Dördüncü kesme izi sağ üst çenenin ön alveoler kısmını ilgilendirmektedir. Kesici cisim burada kemiği kesmekle kalmamış, üst ikinci küçük azı dişinin tacında tahribata yol açmıştır.

No.6) Erkek: Başında dört yarık olan erişkin. Birincisi 57 mm uzunluğunda, 14 mm genişliğinde oldukça derin olup sol parietal üzerindedir. Bu bölgede kesici alet beyne kadar girmiştir. Yarığın ön kısmında sagital dikiş tarafından 23 mm uzunluğunda bir kesme izi vardır. İkinci darbe izi sağ parietal üzerinde ve sagital dikişin ortasındadır. 29 mm uzunluğunda ve 28 mm genişliğindeki bu kesme izi yatay ve oblik yönlerde iki ayrı yarık tarafından kesilmiştir. Bunlardan biri 43 mm, diğeri 42 mm uzunluğundadır. Üçüncü darbe ise sağ parietale isabet etmiş olup, parietal deliğin birkaç mm önünde, oblik bir yönde uzanır. Dördüncü darbe bir kesici aletten ziyade, sagital dikişe yakın kısımda bu erkeğin başına sivri bir cisimle vurulmuş, belki de böyle bir aletle işkence yapılmıştır.

No.7) Erkek: Kesici bir cisimle tam 5 ayrı darbe almış. İlki sol kulak bölgesine isabet etmiş; saldırı aleti mastoid çıkıntıyı tümüyle kesip götürmüş. Hatta zygomatik kemerin kökü de kesilmiş. Sol kulak köküne kesici aletle arka arkaya iki darbe indirilmiştir. Bu darbeler sonucu kişi anında ölmüştür. İkinci kesme izi sağ parietalin lambda dikişine yakın kısımdadır. Kısmen yatay planda olan yarık 41 mm uzunluğundadır. Bu üçüncü kesme izi iki lambda dikişi arasında, oksipital üzerinde ve 44 mm uzunluğundadır. Beşinci kesme izi de başın arkasındadır ve 53 mm uzunluğundadır.

No.8) Kadın: 15 yaşlarında ölen bu kız çocuğunun başında üç kesme izi vardır. İlki sağ parietal üzerinde, 50 mm uzunluğunda ve beyne kadar giren derin bir yarıktır. İkinci kesme izi ise birinciye dikey konumda ve 20 mm uzunluğundadır. Üçüncü yarık başın arkasındadır. Bu kız çocuğu öldürüldükten sonra ayrıca yakılmıştır.

No.9) Kadın: 17-19 yaşlarında ölmüş. Kafatasında korunan kemikler üzerinde herhangi bir darbe izi yok. Oksipitalin önemli bir kısmı kopmuş ve kaybolmuş. Ölüm nedeni hakkında bir şey söyleyemiyoruz.


II. İskeletlerde ırk teşhisi:
Kafatasında ölçü, endis ve morfolojik gözlem yoluyla ırk belirlenebilir. Ancak, her ırk grubu içinde bazı varyasyon durumlarının olduğunu da unutmamalıyız. Antropometri tekniğinin bize sunduğu bilgilerin ışığında Çavuşoğlu Samanlığı'ndan çıkarılan iskeletleri inceledik.

Buna göre önemli bir ırksal ölçüt olan kafatası endisini 8 kafatasında hesapladık. Bulduğumuz değerler 76 ile 89 arasında değişir. O halde, 4 birey mezosefal, diğerleri ise brakisefal gruba girer. Dolikosefal yapıya hiçbir kafatasında rastlamadık. Anadolu'da Alpin ırk tipi oldukça yaygın olup bu ırka brakisefal tipler girdiği gibi, mezosefaller de girmektedir.

Elimizdeki iskeletlerin biri hariç hepsi de Alpin ırkına girer. Anadolu Türklerinin çoğunlukla bu ırk içinde yer aldığını hatırlatmak gerekir. 17-19 yaşlarındaki genç bir kadın ise bu gruba girmez; Dinarik ırkın Armenoid adı verilen doğu varyetesine girer.

Boyları hesaplarken Trotter ve Gleser'e ait regresyon denklemlerini kullandık. 3 kadında 152,9 cm, 159,2 cm ve 168,2 cm değerlerini bulurken; 3 erkekte de sırasıyla 170,1; 172,4 ve 173,5 cm değerlerini bulduk.

Çavuşoğlu Samanlığı'nda iskeletlerle birlikte ayrıca 1 gömlek düğmesi, kesici bir yapıya sahip demir parçası ve bir üst çene parçası bulundu. Gülhane Tıp Akademisi Dişhekimliği Fakültesi'nden Prof.Dr.İlter Uzel'in verdiği bilgiye göre üst total protez fragmanı sağ arka tarafa aittir. Protez kauçuktan, dişler ise porselendir. Protez, 1900'lü yılların başında maddi durumu iyi olan kimselerce kullanılırdı. Protez üzerindeki nikotin lekeleri bir erkeğe ait olduğunu akla getirmektedir. Bu tip porselen, 1915-1925 yılları arasında kullanılmış olup SSN (ABD) firmasının ürünleridir. İskeletlerin ait olduğu devir de böylece belirlenmiş olmaktadır.

III. Uzun kemiklerdeki yaralanma izleri:

Kafataslarında bu kadar çok kesme izine rastlanmış olmasına rağmen, kol, bacak ya da gövdenin diğer kısımlarında yok denecek kadar az darbe izi bulunmaktadır. Tabii ki bir kişi öldürülmek isteniyorsa, ilk saldırı noktası baş, dolayısıyla beyindir.

Bir erişkinin sol humerus'unda gövde ortasında ve dış tarafta 3 kesme izi vardır. Kemik yanma izi gösterir.

Bir kadına ait sağ tibia kemiğinde gövde üzerinde, ön yüzde derin bir kesme izi yer alır.

Bir erkeğe ait sağ tibia'da alt kısma yakın yerde iç tarafta yine oldukça derin bir kesme izi saptadık.

IV. Genel sonuç ve değerlendirme:
Çavuşoğlu Samanlığı'nda (Erciş ilçesi) tesadüfen ortaya çıkan ve üzerinde ayrıntılı antropolojik inceleme yapılan iskeletlerin ait olduğu ve çoğunluğu genç olan insanlar, bilinçli olarak katledilmiş, bir kısmı da yakılmıştır.

Alpin ırk tipine, özellikle Anadolu söz konusu edildiğine göre, Türklere ait olması güçlü bir olasılık olan bu bireylerin karşılaştığı bu tüyler ürpertici saldırı ve işkenceler yörede yaşayan canlı şâhitlerin anlattıklarını da bir bakıma destekler niteliktedir. Tarih şimdi tersine dönmekte; katledilenlerin Ermeniler değil Türkler olduğu açıkça ortaya konmuş olmaktadır.

 


 

 
fa(na)tik Çevrimdışı  
Digg this Post!Add Post to del.icio.usBookmark Post in TechnoratiFurl this Post!Facebook'da Paylaş
Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 14-04-2008, 23:29   #15 (permalink)
Profil
Moderator
 
fa(na)tik kullanıcısının avatarı
 
Giriş: 02.07.2006
Şehir : Belirtilmedi
Yaş: 28
Cinsiyet : Belirtilmedi
Mesaj: 11,593
Konular: 1629
Şukella : 1,591
Rep Gücü : 4908
Rep Puanı: 489371
Seviye : fa(na)tik İtibar düzeyini kapadı
 
Varsayılan

Türklere Yapılan Soykırımlar


'Hocalı Katliamı' - Tarih Turklere karsi yapilan soykırımlarla doludur. Biz Turkler agit yakmayi bilmedigimiz (veya bunu yapmadigimiz icin) hicbir zaman bize karsi yapilan soykırımlari,


Turklere Karsi Yapilan soykırımlar ve Hocali soykırımi.

Tarih Turklere karsi yapilan soykırımlarla doludur. Biz Turkler agit yakmayi bilmedigimiz (veya bunu yapmadigimiz icin) hicbir zaman bize karsi yapilan soykırımlari, zulumleri pek tarih yaddasimiza kazimamis, cabuk unutmusuz. Oysa Turklerin Bati'da Viyana'dan Doguda ise Kafkaslardan cekilmeye baslamalari onlarin hep soykırıma ugradiklari hadiselerle doludur. Viyana'da, Bosna'da, Mora'da, Tri Police'de Balkanlarin diger bolgelerinde; yakin tarihimizde Bosna'da soykırıma ugrayan hep biz Turkler ve Muslumanlar olmusuzdur. Diger taraftan Kafkaslara baktigimizda yine son iki yuzyilin tarih sayfasinin hep Turklere karsi yapilan soykırımlarla dolu oldugunu gostermektedir. Biz Igdir'da cocuklugumuzda hep dedelerimizden, ninelerimizden o trajik 97 harbini ve Igdir bolgesinde (gaca gac) olarak bilinen hadiseleri dinleyerek buyumusuzdur. O hadiselerde Ermeniler bizim atalarimizi camilere doldurup yakmistir, onlarin isbirlikcileri bu soykırımdan kurtulanlari soyup bircogunu da oldurmustur. Irevan hanliginda, Baku'de, Gence de ve daha nice Turk bolgesinde katledilen hep Turkler olmustur. Ancak bugun Bati kamuoyuna baktigimiz zaman bu suclamalara maruz kalan ne tezattir ki, hep Turklerdir.


Azerbaycan'in Ugradigi Tehcir ve soykırımlar

1988 yilindan baslayan Azerbaycan - Ermenistan savasinda Azerbaycan topraklarının yuzde 20'den fazlasi işgal edilmis ve 1 milyondan fazla insan gocmen durumunda yasanmak mecburiyetinde birakilmistir. 8 milyon nufusu olan Azerbaycan'da bir milyondan fazla insan diger bir ifade ile ulkede yasayan her 8 kisiden birisi gocmen durumundadir. Gocmen nufusun toplam nufusa bolumunde ortaya cikan rakam acisindan Azerbaycan dunyanin en cok gocmen barindiran ulkesidir. Azerbaycan topraklarının yuzde 20'si Ermenistan tarafindan işgal edilmistir ve nufusunun yuzde 13'u kendi tarihsel yurtlari icerisinde gocmen durumundadir.

Ermenilerin "Büyük Ermenistan'i" kurmak icin Azerbaycan Turklerini ilk planli tehcir ve soykırımi 1905-1907 yillari arasinda gerceklesmisir. Azerbaycan Turkleri daha sonra 1918-20 yillarinda ikinci defa guc tatbik edilerek kendi topraklarindan surulmustur. SSCB doneminde Ermenistan'da yasayan Azerbaycan Turkleri 1948-53 yillarinda "büyük göçe" tabi tutarak yaklasik 150 bin Azeri tarihi yurtlari olan Ermenistan'dan kovulmus ve Azerbaycan Turkleri ucuncu kez tehcire maruz birakilmistir. Son tehcir ve soykırım ise modern dunyanin gozleri onunde 1988 yilinda baslayan catismalarla gerceklesmistir.

1988 yilinda silahli catismaya donusen Dağlık Karabağ sorunu kisa sure sonra Dağlık Karabag'in sinirlari disina tasmis ve cephede kazanilan askeri basarilar Ermenilerin Azerbaycan'in iclerine kadar sokulmalarina olanak saglamistir. Netice itibariyle Azerbaycan topraklarının yuzde 20'si Ermenistan Silahli Kuvvetleri tarafindan işgal edilmistir. Bu işgal sirasinda 20 binden fazla Azerbaycan vatandasi oldurulmus (bu konuda bazi yazarlar her iki taraftan 1988-1994 yillari arasinda toplam 35 bin kisinin oldugunu ifade etmektedirler), 20 binden fazlasi yaralanmis, 50 bini sakat olmus ve 5.101 Azerbaycan Turku ise kayip olmus ve/veya esir edilmistir. Esir olan Azerbaycan Turklerinin 66'si cocuklardan ibarettir. Azerbaycan'da aile fertlerinden bir ve/veya birkaci savasta oldugu icin 7.737 aile "sehit ailesi" statusu almistir. Genelde Azerbaycan nufusunun 1/3'u Dağlık Karabağ savasindan dogrudan veya dolayli olarak zarar gormustur. Dağlık Karabağ sorunu ile ilgili olarak ta sosyal, ekonomik ve siyasal sorunlardan butun ulke vatandaslari etkilenmektedir.

Savasin Maliyeti:

Ermeni isgali Azerbaycan'in onemli miktarda ekonomik kaybina da sebep olmustur. 60 Milyar $ olarak hesaplanan bu ekonomik kayip ile Azerbaycan'in bu bolgesinde 7.000'e yakin sanayi, tarim ve diger muesseseler kapatilmistir. Bu muesseseler ile ulke ekonomisinde toplam tahil hasilatinin % 24'u, alkollu icki imalatinin % 41'i, patates uretiminin % 46'si, et uretiminin % 18'i ve sut uretiminin ise % 34'u karsilanmaktaydi. Yanisira; bu bolgede bulunan 616 okul, 242 cocuk yuvasi, 683 kutuphane, 464'den fazla tarihi eser ve muze, 695 hastane, poliklinik ve saglik ocagi, Azerbaycanlilarin meskunlastigi 724 sehir, koy ve kasaba işgal edilmistir. Azerbaycan'in bu bolgelerinin isgali ile beraber ulkenin ekolojik sistemine onemli miktarda zarar verilmis, bolgedeki ormanlar tahrip edilmistir.

Azerbaycan'da işgal Edilen Topraklar:

1988 yilinda silahli catismaya donen Azeri-Ermeni sorunu kisa bir surede Azerbaycan ve Ermenistan'in bir bolgesel savasina donusmus ve Ermenistan silahli kuvvetleri bu catismalar neticesinde 1988 yilindan ateskesin yapildigi 12 Mayis 1994 tarihine kadar Dağlık Karabag'in tamami da olmak uzere toplam 890 rayon, koy, kasaba ve yerlesim biriminden ibaret Azerbaycan topraklarının % 20'sini işgal etmistir. Dağlık Karbaga'da Azerbaycanlilar 2 sehir, 1 kasaba ve 53 koyde meskunlasmislardi.

Ermenistan silahli kuvvetleri;
1991'de Esgeran Hadrut'u
18 Subat 1992'de Hocavend'i,
25 Subat 1992'de Hocali'yi,
26 Subat 1992'de Susa'yi,
18 Mayis 1992'de Lacin'i,
4 Nisan 1993'de Kelbecer'i,
23 Temmuz 1993'te Agdam'i,
24 Agustos 1993'te Fuzuli'yi,
27 Ekim 1993'te Zengilan'i,
26 Agustos 1993'te Cebrayil'i,
31 Agustos 1993'te Gubadli'yi işgal etmislerdir.

işgal edilen bolgelerden 4.388 km2'lik toprak sahasina sahip Yukari Karabag'dan 192.300 kisi, Lacin'den (1.835 km2) 59.500 kisi, Susa'dan (970 km2) 29.500 kisi, Kelbecer'den (1.936 km2) 50.500 kisi, Agdam'dan (1.093 km2) 158.000 kisi, Fuzuli'den (1.386 km2) 100.000, Cebrayil'den (1.059 km2) 51.600 kisi, Gubatli'dan (802 km2) 30.300 kisi ve Zengilan'dan (707 km2) 33.900 kisi olmak uzere bu yerlesim birimlerinde yasayan toplam 676.100 kisi yillarca yasadiklari ata yurtlarindan kovularak Azerbaycan'in iclerinde cadirlarda yasamaya mahkum edilmislerdir.

işgal olunmus Dağlık Karabağ ve onun etrafindaki butun sehirlerdeki tarihi eserler yok edilmis, doga ve cevreye kalici zararlar verilmistir. Dağlık Karabağ savasi sirasinda cevreye ve sivil yasama onemli olcude zarar verilmistir. Ancak bu savasta Hocali koyunde yasananlar savas ortamina dahi sigmayacak niteliktedir ve tam anlamiyla bir soykırımdir.

soykırımin Yapildigi Yer: Hocali

Yukari Karabağ bolgesinin en stratejik tepelerinden birisinde olan Hocali koyu stratejik olarak Ermenistan Silahli Kuvvetleri icin askeri bir hedef niteliginde idi. Hocali stratejik olarak Karabağ dag silsilesinde Agdam-Susa, Eskeran-Hankendi yollarının uzerinde yerlesmektedir. Hocali'nin cografi-stratejik konumu Ermeni silahli birliklerinin buraya saldirmasina musaitti. Hocali Hankendi'nden 10 km uzaklikta guneydogusundadir. Karabag'daki tek havaalani Hocali'dadir.

Hocali 1991 yilinin Ekim ayindan itibaren ablukadaydi. Ekimin 30'unda kara yoluyla ulasim kapanmis ve tek ulasim vasitasi helikopter kalmisti. Hocali'ya son helikopter 1992 yili Ocak ayinin 28'inde gitmisti. Susa sehrinin semalarinda sivil helikopterin vurulmasi ve bunun sonucunda 40 kisinin olumunden sonra bu ulasim da kesilmisti. Ocak ayinin 2'sinden itibaren sehre elektrik verilmemisti. Subatin ikinci yarisindan itibaren Hocali, Ermeni silahli birliklerinin ablukasina alinmis ve her gun toplardan, agir makineli silahlarla bombalanmistir.

936 km2'lik alana sahip ve 2.605 aileden ibaret 11.356 kisinin yasadigi Hocali kasabasi 26 Subat 1992 tarihinde yuzyilin en acimasiz soykırımina maruz kalmis ve kasaba tamamiyla yok edilmistir. Hocali bu katliamin yasandigi sirada Azerbaycan Silahli Kuvvetlerinin korumasi altinda degildi ve tamamen savunmasiz bir durumdaydi. Hocali da daginik halde elinde hafif silahlar bulunan 150 kisi bulunmaktaydi. Azerbaycan silahli kuvvetleri Hocali halkina yardim edemedi, hatta uzun sure cesetlerin alinmasi bile mumkun olmamistir.

Ermenistan Silahli Kuvvetleri koyu uc yonden kusatmis, helikopter ve agir silahlarin yardimi ile once koyu bombalamis ve ardindan da koye girerek katliam yapmistir. Ermeniler bu koyu işgal ederek butun bolge halkina bir mesaj vermek istemekteydiler. Nitekim Azerbaycan Turkleri icin agir bir mesaj vermis oldular. Hocali işgal edilerek ve neredeyse tamamen yok edilerek bolgedeki cozulme hizlandirilmis oldu. Ermeniler bu hamleyle ayni zamanda onemli bir stratejik mekani da işgal edilerek askeri acidan onemli bir basari elde edilmistir. Ancak insanlik adina tarihin en acimasiz soykırımi gerceklestirilmistir. Diger taraftan Ermeniler icin bu soykırım kendilerinin iddia ettigi 1915 yilinda yasananlarin bir ocu niteligi de tasimaktaydi.

Hocali'da Neler Yasandi:

Ermenistan Silahli Kuvvetleri 1992 yilinin 25 Subati 26 Subata baglayan gecede bolgedeki 366. Alayin da destegi ile once giris ve cikisini kapadigi Hocali koyunde sivil, kadin, cocuk, yasli ayirimi yapmadan resmi rakamlara gore 613 kisiyi katletmislerdir. Katledilenlerin 83'u cocuk, 106'si kadin ve 7'ten fazlasi ise yasliydi. Normalde en siddetli savaslarda dahi savas disinda tutulan, dokunulmayan bu kesime Ermeniler yasli, kadin ve cocuk demeden cok acimasiz iskenceler yaparak katletmistir. Bu katliamdan toplam 487 kisi agir yarali olarak kurtulmustur. 1275 kisi ise rehin alinmis ve 150 kisi ise kaybolmustur. Cesetler uzerinde yapilan incelemelerde cesetlerin bircogunun yakildigi, gozlerinin oyuldugu, kulaklari, burunlari ve kafalari ile vucutlarının cesitli uzuvlarının kesildigi gorulmustur. Ayni vahsetten hamile kadinlar ve cocuklar bile nasibini almistir.

Bati Basininda Hocali soykırımi:

- Krua l'Eveneman Dergisi (Paris), 25 Subat 1992 tarihi: Ermeniler Hocali'ya saldirmistir. Butun dunya vahsice oldurulmus cesetlere sahit oldu. Azeriler binlerin oldugunden bahsediyor.
- Sanday Times gazetesi ( Londra) 1 Mart 1992 tarihi: Ermeni askerleri binlerce aileyi yok etmistir.
- Financial Times gazetesi (Londra) 9 Mart 1992 tarihi: Ermeniler Agdam'a dogru giden orduyu kursun yagmuruna tutmustur. Azeriler 1200 kadar ceset saymis. Lubnan'li kameraman, ulkesinin zengin Ermeni Tasnak lobisinin Karabag'a silah ve asker gonderdigini onaylamistir.
- Times gazetesi (Londra) 4 Mart 1992 tarihi: Bircok insan cirkin hale getirilmis, masum kizin sadece kafasi kalmis.
- Izvestiya ( Moskova) 4 Mart 1992 tarihi: Kamera kulaklari kesilmis cocuklari gosterdi. Bir kadinin yuzunun yarisi kesilmisti. Erkeklerin arasinda kafa derisi soyulmustu.
- Le Mond gazetesi (Paris) 14 Mart 1992 tarihi: Agdam'da bulunan basin mensuplari, Hocali'da oldurulmus kadin ve cocuklar arasinda kafa derisi soyulmus, tirnaklari cikarilmis uc kisi gormusler. Bu, Azerilerin propagandasi degil bir gercektir.
- Izvestiya gazetesi (Moskova) 13 Mart 1992 tarihi: Binbasi Leonid Kravets: "Ben kendim tepede yuze yakin ceset gordum. Bir erkek cocugunun kafasi yoktu. Her tarafta iskenceyle oldurulmus bayan, cocuk ve yaslilar vardi."
- Valer Actuel dergisi (Paris) 14 Mart 1992 tarihi: Bu ‘ozerk bolgede' Ermeni silahli birlikleri yakin doguda uretilmis yeni teknolojiye, ayrica helikoptere sahiptiler. ASALA'nin Suriye ve Lubnan'da askeri kamp ve silah depolari vardir. Ermeniler yuzden fazla Musluman koylerine saldiri duzenlemis ve Karabag'daki Azerbaycanlilari oldurmusler.
- R. Patrik, Ingiliz Muhabir (olay yerinde bulunmus): "Hocali'daki vahsiliklere dunya kamuoyunda hicbir sekilde hak kazandirilamaz !!!"
- Golos Ukraini: V Stacko: Savasin yuzu olmuyor. Yalniz cokca maske, kanli gozyaslari, olum, bedbahtlik, yikimlar. Hocali'da bebekleri ne icin katlettiler?, ya anneleri? Allah insani cezalandirmak isteyince onun aklini aliyor."
- Nie Gazetesi: (Bulgaristan) Violetta Parvanova: "Hocali insanligin faciasidir."
- 3 Mart 1992'de BBC1 Morning News saat 07.37 yayininda durumu soyle aksettirmis; "Canli yayin muhabirimiz 100 den fazla Azeri erkek, kadin ve bebek dahil olmak uzere cocuk cesetleri gordugunu ve bunlarin baslarina yakin mesafeden ates edilerek olduruldugunu rapor ediyor."
- 16 Mart 1992 tarihli Newsweek'te Pascal Privat ve Steve Le Vine tarafindan hazirlanan haberde katliam su sekilde yansitilmis: "Gectigimiz hafta Azerbaycan yine bir morgun mahzeni gibiydi; bir caminin arkasina gecici olarak kurulmus morga suruklenerek getirilmis duzinelerce ceset ve yas tutan multeciler... Bunlar 25 ve 26 Subat tarihinde Ermeni kuvvetleri tarafindan istila edilen Yukari Karabağ bolgesindeki Hocali koyunun Azeri sakinleriydi. Cesetlerin cogu kacmaya calisirken yakin mesafeden vurulmustu, bazilarının yuzleri paramparca idi, bazilarının kafa derileri yuzulmustu…"
- Human Rights Watch Hocali katliamini Karabag'in isgalinden bu yana cereyan eden en kapsamli sivil kirimi olarak nitelendirilmistir.
- Amerikali gazeteci Thomas Goltz: "Fotografci arkadasim oyle etkilenmisti ki fotograf cekebilmesi icin kendisini objelerin uzerine dogru itmem gerekiyordu. Cesetler, mezarlar, evet hepsi mide gerektiriyordu. Ama olanlari anlatmak, dunyaya duyurmak gerekliydi. Hayatta kalanlari bularak hemen orada neler dediklerini kaydettik. Bazi cesetleri tanimaya calistim ama yuzlerinden vurulanlar, taninmayacak halde olanlar vardi. Bazilarının kafa derileri yuzulmustu."
- Hocali katliamina tanik olan ve daha sonra Beyrut'a yerlesen Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan, ‘For the Sake of Cross' (Hacin Hatiri Icin) isimli kitabinda (Sayfa: 62-63) vahseti soyle anlatiyor: "...Gaflan denen ve olulerin yakilmasiyla gorevli Ermeni grup, Hocali'nin 1 kilometre batisinda bir yere 2 Mart gunu 100 Azeri olusunu getirip yigdi. Son kamyonda 10 yasinda bir kiz cocugu gordum. Basindan ve elinden yaraliydi. Yuzu morarmisti. Soguga, acliga ve yaralarina ragmen hala yasiyordu. Cok az nefes alabiliyordu. Gozlerini olum korkusu sarmisti. O sirada Tigranyan isimli bir asker onu tuttugu gibi oteki cesetlerin ustune firlatti. Sonra tum cesetleri yaktilar. Bana sanki yanmakta olan olu bedenler arasindan bir ciglik isittim gibi geldi. Yapabilecegim bir sey yoktu. Ben Susa'ya dondum. Onlar Hac'in hatiri icin savasa devam ettiler."

 
fa(na)tik Çevrimdışı  
Digg this Post!Add Post to del.icio.usBookmark Post in TechnoratiFurl this Post!Facebook'da Paylaş
Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 14-04-2008, 23:30   #16 (permalink)
Profil
Moderator
 
fa(na)tik kullanıcısının avatarı
 
Giriş: 02.07.2006
Şehir : Belirtilmedi
Yaş: 28
Cinsiyet : Belirtilmedi
Mesaj: 11,593
Konular: 1629
Şukella : 1,591
Rep Gücü : 4908
Rep Puanı: 489371
Seviye : fa(na)tik İtibar düzeyini kapadı
 
Varsayılan

Uluslararasi Tepkiler

Butun dunyanin gozleri nunde gerceklesen bu katliama BM, AB gibi uluslar arasi kuruluslar gereken ozeni gostermemislerdir. Birlesmis Milletler Guvenlik Konseyi genel olarak 1993 yili Nisan-Kasim aylarinda 822, 853, 874, 884 sayili kararlar karar kabul etmistir. Bu kararlarla Azerbaycan topraklarının Ermeniler tarafindan işgal edildigi belirtilmistir.Isgalin sona erdirilmesi icin bugune kadar bir caba gosterilememistir. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin 25 Ocak 2005 tarihli ve 1416 sayili kararinda Ermenistan'in Azerbaycan topraklarini halen isgali altinda tutmasi icin de soz konusu oldugu belirtmistir. Gelismelere seyirci kalan BM ve Batili devletler, Ermenilerin yaptiklari katliamlara ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki gostermemislerdir. Ermenilerin Mayis 1992'de Nahcivan'a saldirmalarindan sonra Turkiye 1921 Kars Anlasmasi cercevesinde bolgeyi korumak icin askeri mudahalede bulunabilecegini aciklamistir.

7 Mayis 2003'de, Ingiltere'de yasayan Azerileri temsil eden ‘Vatan' orgutunun gonderdigi mektuba, Disisleri Bakanligi Uluslararasi Isbirligi Komitesi'nden gelen cevabi mektupla, Ingiliz Hukumeti'nin Hocali katliamini cok tarafli olarak inceledigi ve Ermeni askerlerin yaptiklari katliami ‘insanliga karsi islenmis bir suc' olarak kabul ettigi belirtildi.

Ayrica, ABD Kongresi'nin Uluslararasi Iliskiler Komisyonu Uyesi Don Barton, Kongreyi ‘Hocali soykırımi'ni tanimaya cagirmis ve Temsilciler Kurulu'nun toplantisinda yaptigi konusmada, "Dunyadaki tum toplumlar bunu bilmeli ve hatirlamalidir. ABD Kongresi, Hocali soykırımini tanimakla uluslararasi toplumun uzun yillardan beri bu konuyla ilgili sessizligini bozacaktir."demistir.

1994 yilinda iki taraf arasinda ateskes ilan edilmistir.

Hocali Katliamini soykırım Olarak Kabul Ettirmek:

Azerbaycan'in Yukari Karabağ Bolgesindeki Hocali koyunde 26 Subat 1992 yilinda yasanan katliam uluslararasi camianin suc olarak kabul ettigi soykırım ve insanliga karsi suclar kapsamindaki tanimlamalarla birebir ortusmektedir.

Hocali soykırımina katilmis Ermenilerin ve onlarin yardimcilari yaptiklari insan haklarina aykiriliklar, uluslararasi hukuki antlasmalarin - Cenevre Sozlesmesi, Insan Haklari Beyannamesi, Vatandas ve Siyasi Haklar Konusunda Uluslararasi Sozlesme, Ateskes Zamaninda ve Askeri Catismalar Zamani Kadin ve Cocuklarin Korunmasi Beyannamesi'ne karsi olarak islenmis bir soykırımdir.

Ayrica Hocali soykırımi 9 Aralik 1948'de BM tarafindan kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde yururluge giren Birlesmis Milletler'in 'soykırım Sucunun Onlenmesine ve Cezalandirilmasina Iliskin Sozlesmesi' 2. Maddesinde yer alan "milli, etnik, irki veya dini bir grubu kismen veya tamamen imha etme" biciminde tanimlanan Jenosit/soykırım kavrami ile tamamen ortusmektedir. Ermenilerin Hocali'da yaptiklari katliam BM soykırım Anlasmasinda, soykırım gerceklesmis sayilacagi kosullarini sayan 2. maddesinde yer alan bes bendin ilk ikisi ile uyum gostermektedir. Ilgili maddede soykırımin gerceklesmesi icin bu bentlerde duzenlenen eylemlerden birinin yeterli oldugunu belirtilmektedir. Ermenilerin Hocali'da yaptiklari toplu katliam BM soykırım Anlasmasinda soykırımi duzenleyen 2. maddenin a) bendinde yer alan "bir grubun uyelerinin katledilmesi" ve b) bendinde yer alan "grup uyelerinin bedeni ve akli acidan ciddi bicimde zarar verilmesi" kosullari ile birebir uyusmaktadir.

Ayrica Hocali katliami, uluslararasi hukukta saygin bir yere sahip Nurenberg Mahkemesi Kurulus Senedinde ve Mahkeme Kararinda Taninan (kabul edilen) Uluslararasi Hukuk Ilkeleri" metnin 6. ilkesinin ii) bendinin de c. firkasinda tanimlanmis insanliga karsi islenen suclar (Crimes Against Humanity) kapsaminda da ele alinmalidir.

Hocali'da savas suclari acsindan, diger suc kategorileri ve uluslararasi temel belgeler acisindan da suc islenmistir

Hocali soykırımi Konusunda Neler Yapilmalidir:

Hocalida yasananlarin bir soykırım oldugu gerceginden hareketle su hususlarin yapilmasi gerektigi dusunulmektedir:

Azerbaycan Devleti Olarak Yapilmasi Gerekenler:

Azerbaycan'in Yukari Karabağ Bolgesindeki Hocali koyunde yasanan vahsetin bir soykırım oldugunun uluslararasi camiada kabulu icin yasal prosedur baslatilmali ve Azerbaycan devleti resmen Lahey Adalet Divanina basvurarak 9 Aralik 1948'de BM tarafindan kabul edilen Jenosit Sozlesmesi cercevesinde dava acmalidir. Basvuruda gerekli deliller cercevesinde Ermenistan'in bugunku Devlet Baskani Robert Kocaryan ve Savunma Bakani ve gelecek devlet baskanligi secimlerinin guclu adayi Serj Sarkisyan da dahil Hocali soykırımini gerceklestiren butun siyasi ve askeri komutanlarin ismi net bicimde belirtilmeli ve cezalandirilmasi istenmelidir. Hem Ermenistan (1993'de) ve hem de Azerbaycan (1996'da) BM soykırım Anlasmasini imzaladiklari icin bu anlasma kendilerini baglamaktadir. Ornegin, Bosna Hersek bu mahkemeye basvurarak Yugoslavya eski Devlet Baskani Slobadan Milosevic'in yargilanmasi icin dava acmistir. Ve uluslararasi mahkeme Milosevic davasinda 1995'de Srebrenitsa kentinde yedi bin Bosnak'in katledilmesini soykırım olarak kabul etmis ve sanigi bu suctan da yargilamistir.

Diger taraftan Azerbaycan'in elindeki petrol kozunu Hocali konusunda ve genelde Ermeni sorunu konusunda etkin bir sekilde kullanmasi gerekmektedir. Gectigimiz gunlerde Azerbaycan Devlet Baskani Ilham Aliyev'in Fransa ziyareti sirasinda Fransiz Cumhurbaskanindan odul almasi bu konudaki zafiyeti gostermektedir. Fransa'nin sozde soykırımi suc kabul etmesinden kisa bir sure sonra gerceklesen bu ziyaret ve alinan odul bu konuda Turkiye ve Azerbaycan arasinda bir koordinasyonsuzluk oldugunu gostermektedir. Ayrica da bu tur hadiseler karsisinda Aliyev'in biraz duyarli olmasi gerekmektedir.

Turkiye Cumhuriyeti Devleti Olarak Yapilmasi Gerekenler:

Azerbaycan Parlamentosu 1994'te Hocali'da yasanan katliami soykırım olarak kabul etmistir. Yapilmasi gereken hadise her turlu bilgi ve belgesi olan bu vahseti TBMM'nin de soykırım olarak kabul etmesidir. Bununla beraber Azerbaycan ile koordine halinde bu konu uluslar arasi gundeme tasinmali, ermeni sorunu konusunda guclu bir arguman olarak gorulmelidir.

Ankara'nin Kecioren Belediyesi resmi olarak 9 Mart 2005'de Hocali'da yasanan trajik olaylari "soykırımi" olarak tanimis ve bir de soykırım aniti yapmistir. Diger yerel yonetimler, sivil toplum kuruluslari ve universiteler de benzer yola gitmelidir.

Turk ve Azerbaycan Sivil Toplum Orgutleri Birey ve Olarak Yapilmasi Gerekenler:

Turkiye, Azerbaycan ve dunyanin bircok bolgesindeki Turklerin bireysel ve toplu olarak Lahey Adalet Divani'nda dava acmalari saglanmalidir. Ozellikle yakinlarini kaybeden ve zarar goren Hocali'li kardeslerimizin bunu yapmalarina onayak olunmalidir.

Imkani iyi olan STK'lar ve isadamlarının bu konuda kaynak ayirarak Avrupa ulkelerinin birisinde bir Enstitu acilmasina yardim edilmeli ve bu enstitu vasitasiyla bu isler bilimsel bir zeminde incelenmeli ve bu calismalara yon verilmelidir.

Hocali soykırımi gerceginin ve butunlukte Karabağ veya sozde soykırım iddialarının onunde etkili bir set olusturmak icin ilgili konulari ele alan bilimsel calismalarin tesvik edilmelidir. Bu calismalarin yabanci dillere tercume edilerek yayimlanmasi icin caba gosterilmelidir.

26 Subat gunu arifesinde butun dunyada Hocali soykırımi ve Karabağ gercegini anlatan sergilerin duzenlenmesi icin caba gosterilmelidir.

Azerbaycan Milli Meclisi (Parlamento) her yil Subatin 26'sini "Hocali soykırımi Gunu" ilan etmistir. Her yil Subatin 26'sinda saat 17.00'de Azerbaycan halki Hocali soykırıminin kurbanlarının hatirasini anma toreni yapmaktadir. Bu torenleri koordineli bir sekilde butun dunyada yapilmasi onemlidir.

Hocali soykırımini biz kendimize anlatmanin yani sira (ozelikle biz ermeniyiz diyenlere) yurt disinda basilan kitaplar ve acilan sergilerle kuresel gundeme cikmasina yardimci olmaliyiz. Butun bunlarla beraber bu konulari surekli gundemde tutmali, bu konudaki bilgi, belge ve yazilari paylasmali ve dagitimina yardimci olmaliyiz.

Hocali Sahitlerinin Ifadelerinden soykırım:

Cemil Cumsudoglu Memmedov: Nehcivanik koyune gidip Ermenilere torunuma acimalarini soyledim. Bana hakaret edip komutana verdiler. O da bizi hapsetmelerini emretti. Burada cok sayida kadin*kiz, cocuk vardi. Sonra bizi Askeran'a getirdiler. Karim, kizim, enistem oradaydi. Tirnaklarimizi cektiler. Zenciler havaya sicrayip, yuzume tekme atiyorlardi. Cok iskenceden sonra beni Ermeniler ile degistirdiler. Karim, kizim ve torunumdan hic haber alamadim.
Seriye Talibova: Gozumun onunde 4 Mesket Turk'unun, 3 komsumuzun basini Ermeni askerinin mezari basinda kestiler. Ermeniler, anne babalarının onunde cocuklarina iskence yapip oldurduler. Sonra cesetleri buldozerlerle dereye doktuler.
Cemal Allahverdioglu Orucov: 16 yasindaki oglumu kursunladilar. 23 yasindaki kizimi iki ikiz oglu ve 18 yasindaki hamile kizimi elimizden aldilar.
Hatice Abdullayeva: Bir sure yalin ayak ormanda kaldiktan sonra babam, annem ve 16 yasindaki kiz kardesim soguga dayanamadilar. Esir dustum, tasnak esirlerle degistirildim. Simdi iki ayagimdan da mahrumum.
Mirza Allahverdiyev: Ermenilerin saldirisindan sonra ormana kactik. Burada 3 gun ac-susuz kaldik. 28 Subat aksami bizi kusattilar. Bizi Askeran'da olum hucresine aldilar. Her gun birkac adami goturup olduruyorlardi. Altin dislerimi kelpetenle cikardilar. Babami, iki kardesimi, kardesimin oglunu oldurduler.
Nesibe Aliyeva: Ormandan cikar cikmaz Ermeniler ates actilar. 40 kisiydik. 26 kisiyi aralarinda oglumu ve esimi de oldurduler.
Hatice Orucova: 8 yasindaydim. Gozumun onunde babami, annemi, 6 yasindaki kiz kardesimi Ermeniler kursunlayip oldurduler. Kursun bana da geldi.
Muhammed Orucov: Ermeniler esirler arasinda 10-13-15 yaslarinda kizlari ayirarak goturduler.
Cemil Memmedov: Sehre giren tanklar ve zirhli tasiyicilar evleri yikiyor ve insanlari eziyordu.
Talibov Samed: Yapilan iskenceler karsisinda seslerini cikaranlari hemen olduruyorlardi. Esirlikte gordugum dehseti hic unutamayacagim.

Doktor Raporlarindan

soykırım sonrasi cesetler uzerinden yapilan incelemelerden doktor raporlarina gecen bazi olum vakalari:

Orucov Telinan Enveroglu: Kafa derisi yuzulmus,
Abdulov Yelmar Enveroglu: Kafa derisi yuzulmus,
Aliekberov Tevekkul Iskenderoglu: Nahcivanik yolunda kursun yarasi ile olmus, cesedi ustunde 10 bicak darbesi var.
Hasanova Fitat Ehedkizi: Tecavuz edilmis, Gozleri cikarilmis.
Hasanova Gulcohre Yakupkizi: Gogus kafesinden ve karnindan kursun yarasi almistir. Sol eli bilekten kesilmistir.
Hasanov Sohlet Usuboglu: Gogus kafesinden kursun yarasi, ust tarafinin kesilmis oldugu gorulmustur.
Selimov Bahadir Mikayiloglu: Nahcivanik yolunda yakilmis, cinsi uzvu kesilmis, gozleri cikarilmistir.
Abisov Ali Abduloglu: Ezici aletle vurulmus, kemiklerinin cogu kirilmis.
Aslanov Ikbal Kuluoglu: cinsi uzuvlari kesilmis, yakilmis.
Sahip: Cesedi ustunden tank gecmis
Nuraliyeva Dilara Orucgizi: Gozleri ve gogusleri kesilerek goturulmus.
Abbasov Taleh Umidvaroglu: Olduruldukten sonra kulagi kesilmis.
Abisova Meruze Muhammedkizi: Gozleri cikarilmis, gogus uclari ve burnu kesilmistir.
Kerimov Sarman Sultanoglu: Katledildikten sonra gozleri cikarilmis, sise ile iskence edilmistir.
Kerimova Firengul Muhammedkizi: Bedeni tam dogranmis, gozleri cikarilmis, kulaklari ve gogusleri kesilmistir.
Kerimov Frunz Salmanoglu: Diri diri yakilmistir.
Selimov Araz Bahaduroglu: Yarali halde yakalanmis, kucuk cocugunun gozleri onunde dovulerek oldurulmustur.
Huseyinov Allahverdi Kuluoglu: 88 yakilarak oldurulmustur.
Imam Agyar Salmanoglu: Uc yasindaki bu cocuk Ermenilerce yakilarak oldurulmustur.
Bedelov Tevfik: Cesedi uzerinde vahsi uygulamalar yapan Ermeniler, kulaklarini kesmis ve gozlerini cikarmislardir.
Ferzeliyev Canan Binnetoglu: Yakilmistir.
Mehmedova Tamara Selimkizi: Gozleri cikarilip, gogusleri kesilerek oldurulmustur.
Nuriyev Hafiz Yusufoglu: Elleri telle baglanarak kafasi kesilmistir.
Bilinmeyen Kisi: ,basi ve ust dudagi kesilmistir.
Bilinmeyen Kisi: Kafa derisi yuzulmustur.


Butun bu gerceklikler karsisina hepimiz gonullu olarak calisip bu vahseti soykırım olarak tanitmaliyiz. Ancak bu sekilde soykırım kurbanlarina karsi borcumuzu odemis olacagiz. Diger taraftan Turkiye'de hepimiz Ermeniyiz diyen kesimlerin bu gercekleri ogrendikten sonra cocuklari katleden, esirlere turlu turlu iskenceler yapar olduren Ermenilerden olmaya devam edeceklermidir.


Genel Kurmay Başkanlığı 1915 yılında çıkarılan Tehcir kanunu ile ilgili orjinal resim ve dökümanları Harbiye Askeri Müzesindeki "Belgelerle ermeni sorunu salonu"nda sergiliyor...

Resim Otomatik Küçültülmüştür. Bu yazıyı Tıklayarak Orjinal Halini Görebilirsiniz. Bu resim 700x466 Boyutlarında ve 72 KB dir.
fa(na)tik Çevrimdışı  
Digg this Post!Add Post to del.icio.usBookmark Post in TechnoratiFurl this Post!Facebook'da Paylaş
Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 14-04-2008, 23:32   #17 (permalink)
Profil
Çırak
 
Alp Er Tunga kullanıcısının avatarı
 
Giriş: 15.12.2007
Şehir : Afyon
Cinsiyet : Bay
Mesaj: 6,159
Konular: 179
Şukella : 770
Rep Gücü : 11150
Rep Puanı: 1114198
Seviye : Alp Er Tunga Usta YorumcuAlp Er Tunga Usta YorumcuAlp Er Tunga Usta YorumcuAlp Er Tunga Usta YorumcuAlp Er Tunga Usta YorumcuAlp Er Tunga Usta YorumcuAlp Er Tunga Usta YorumcuAlp Er Tunga Usta YorumcuAlp Er Tunga Usta YorumcuAlp Er Tunga Usta YorumcuAlp Er Tunga Usta Yorumcu
 
Varsayılan

Görmezler bunları!

İşlerine gelmiyor ya
Alp Er Tunga Çevrimdışı  
Digg this Post!Add Post to del.icio.usBookmark Post in TechnoratiFurl this Post!Facebook'da Paylaş
Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 14-04-2008, 23:33   #18 (permalink)
Profil
Moderator
 
fa(na)tik kullanıcısının avatarı
 
Giriş: 02.07.2006
Şehir : Belirtilmedi
Yaş: 28
Cinsiyet : Belirtilmedi
Mesaj: 11,593
Konular: 1629
Şukella : 1,591
Rep Gücü : 4908
Rep Puanı: 489371
Seviye : fa(na)tik İtibar düzeyini kapadı
 
Varsayılan

Linkleri Sadece Kayitli Uyelerimiz Gorebilir. Uye Olmak Icin Tiklayiniz...

Atatürk'ün Ermeni konusuna bakışı
Türkiye'nin önüne yeniden çekilmek istenen 'Doğu Seddi' ışığında...
Atatürk'ün Ermeni iddialarının gündeme getirildiği dönem için yaptığı tespitler ve analizler bütünüyle gerçeklik taşır. Tehcirin doğruluğunu, işledikleri katliamlar nedeniyle Ermenilere yönelen kinin etkisizleştirildiğini anlatır.
Atatürk'ün yazışma ve konuşmalarından Ermeni konusu üzerine neler dediğini tarayıp, bir kitapta topladım. Karşımıza önemli bir bilgi ve değerlendirme zenginliği çıktı. Bunlar konu başlıkları halinde şöyle sıralanabilir:
* Tehcir bir zorunluluktu.
* Tehcir'de Ermenilere katliam yapılmamıştır.
* Tehcir edilenler hayattadır.
* Tehcir, Ermeni çetelerinin Türklere yaptığı katliamlardan doğan kin ve düşmanlıktan dolayı, bir yönüyle Ermenilerin hayatını kurtarmıştır.
* Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı sırasında katliama uğrayan, asıl soykırım girişimine tabi tutulan Türklerdir.
* Türkleri ve Ermenileri, birbirlerini kırmaları için Doğu'da önce Ruslar, sonra İngilizler, Güney'de Fransızlar kışkırtmışlardır.
* Ermeni kırımı yalandır, uydurmadır, iftiradır, İngiliz propagandasıdır.
* "Ermenilere kırım yaptınız" konulu saldırılar, tarihi gerçeklere değil, siyasi emellere dayanmaktadır.
* Siyasi emel topraktır, Türkiye'nin Doğusunda "Kafkas Seddi" oluşturmaktır.
* Bu projede, Kürtçülük ve Ermenicilik birer vasıtadır ve paralel kullanılmaktadırlar.
Bunlardan sadece son üçünü ana hatları ile ele alabileceğiz.
ÜÇÜNCÜ ERMENİ SALDIRISI
Türk ulusu, Ermenilere soykırım yaptınız iddialı saldırılara üçüncü kez muhatap oluyor. İlki 1915 Tehciri'nden sonra 1916'da başlar, 1918 Mondoros Mütarekesi'nden sonra yoğunlaşır. İkincisi 1920'dedir. Türk Ulusu'nun canını, namusunu, toprağını kurtarmak için Çukurova'da Antep, Maraş ve Urfa'da Fransız-Ermeni işgalcilerine karşı direnmesi üzerine ve özellikle Şubat 1920'de Maraş'tan Fransız-Ermeni işgalcilerini kovuncadır. Üçüncüsü de 1965'te başlatılır ama asıl saldırı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin PKK terör örgütü ile ABD'nin ve AB'nin istediği şekilde bir diyaloga girmeyip siyasi çözümü reddederek silahlı mücadeleyi sürdürme kararlılığı üzerine 1995'te başlatılır. 1995'e kadar, 30 yılda Türkler Ermenilere soykırım yapmıştır şeklinde karar alan veya bildiri yayınlayan parlamento sadece altıdır(1). 1995'ten 1998'e kadar karar alanlara dokuz(2) ilave daha olur. 1999'da PKK başarısız olunca, Güneydoğu'yu Türkiye'den kopartamayınca yani PKK'ya verilen görev gerçekleşmeyince soykırımlı saldırılar bunaltıcı şekilde yoğunlaşır. Sadece 2000 yılında 7 karar(3) çıkar. 2001-2006'da bunlara 17 karar(4) daha eklenir.
1965'ten 2007'ye kadar toplam 39 karar çıkar, bunlara eyalet kararları dahil değildir. 39 kararın 6'sı 30 yılda, 1965-1994 arasında çıkar. 1995'te saldırılar yoğunlaştırılır, 4 yılda (1995-1998) 9 karar, 2000'de, yalnızca 1 yılda 7 karar, 2001 ve sonrasında ise 17 karar çıkartılır. 39 kararın 24'ü 1999 sonrasında, yani PKK başarısız kılındıktan, Türkiye AB'ye aday yapıldıktan sonradır. 1997'de adaylığı reddedilen Türkiye'nin 1999'da yani PKK başarısız kılındıktan sonra aday yapılmasının anlamı ve arkasından aday yapılan Türkiye'ye Ermeni soykırımı kartı ile siyasi saldırıların yoğunlaştırılması dikkat çekici ve uyarıcıdır. Ayrıca 2000 yılında, soykırım suçlamasıyla yapılan siyasi saldırıların yanı sıra, Batılı sermayedarlarının çıkarttığı Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik krizleri ve sonuçları da göz önüne alındığında, Türkiye'nin planlı bir siyasi-ekonomik-sosyal tehditle karşı karşıya olduğu anlaşılıyor.
Saldırıların sürecine ve yoğunlaşma dönemlerine dikkat edilirse konunun tarihi bir hesaplaşma değil, siyasi bir hesap olduğu ortaya çıkmaktadır. Birinci ve ikinci saldırılar Sevr öncesidir. Üçüncü saldırı ise "Kürdistan kurma" öncesidir. Sözde Ermeni soykırımı konusu ile Kürdistan kurma konusunun ne ilgisi var denilebilir. İkiz konulardır. Tarihimizde paralel yürütülmüştür. Bu günde paralel yürütülmektedir.
ATATÜRK'ÜN TESPİTLERİ
Soykırımlı saldırılara Atatürk'ün bakışı, tarihi bir konu şeklinde değil, siyasi hedefleri gerçekleştirmede bir vasıta olarak kullanma şeklindedir. Yani mücadele alanı tarih değil, siyasettir demektedir. Ki kendisi de tarihle değil, siyasetle ve güçle çözmüştür.
Atatürk'ün sözde soykırım iddiaları üzerine tespit ve değerlendirmelerini sorularla açıklığa kavuşturalım. Biz soralım, O yanıtlasın.
Türkiye'ye yapmadığı ve yapmadığını bildikleri halde neden "Ermenilere soykırım yaptınız" suçlamaları ile saldırıyorlar. Bunları neden yapıyorlar?
"... Düşmanların bütün çalışması, barış esaslarının kararlaştırılacağı şu sıralarda memleketimizi dışarıda ve içeride güçsüz bir durumda bırakarak, istedikleri her şeyi kabul ettirmeyi amaçlıyor...(5)" (24 Nisan 1920-TBMM)
O günlerde Sevr Anlaşması gündemdeydi. Sevr ile istediklerini kabul ettirmek için, "Ermenilere kırım yaptınız, yapıyorsunuz" saldırısı ile Türkiye'yi suçlu duruma düşürüp dıştan destek görmesini önlemeyi, hayır deme direncini kırmayı amaçlamışlardı.
Şimdi 1995'te yoğunlaşan, 2000'de doruğa çıkan saldırıların amacı daha iyi anlaşılıyor. 1995 yılı için Ata'nın açıklamasındaki, "barış esaslarının kararlaştırılacağı şu sıralarda" ifadesinin yerine "PKK ile silahlı mücadeleyi bıraktırıp, siyasi çözümün dayatıldığı şu sıralarda" ifadesi konularak okunması yeterli olmaktadır. 2000'li yıllar için konulacak ifadeler çoğalmaktadır. Birkaçını sıralayalım.
* "Kendisine verilen görevi PKK başaramayınca, PKK'nın yapamadığını bizzat yaptırmak için AB adaylığına kabul edilen Türkiye ile adaylık koşullarının belirleneceği şu sıralarda..."
* "AB'ye uyum paketleri adı altında verdirilecek ödünlerin Türkiye'ye kabul ettirileceği şu sıralarda..."
* "İncirlik Üssü kullanım koşullarının görüşüleceği şu sıralarda (2000 Baharı-ABD için)..."
* "BOP'un gerçekleştirileceği şu yıllarda..."
* "Kuzey Irak'ta bir devlet yapılanmasına başlanacağı şu sıralarda (2002)..."
* İran'a karşı ABD'nin yanında yer almasının sağlanacağı şu sıralarda..."
* "Kuzey Irak'taki devlet ilanının yapılacağı şu sıralarda..."
Atatürk'ün aynı konuşmasında sorumuzla ilgili iki yanıtı daha vardır.
"Geleceğe yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış ülkeleri aleyhimize çevirmekte gören bütün unsurlar,... tümüyle yalan olan en son Ermeni kırımı uydurmasını (1920'yi kastediyor) düzenlediler...
İngilizler, dış durumumuzu yani toplu öldürme iftiraları ile sarsarak, ... tasarladıkları İstanbul işgalini kolaylıkla uygulayabilecek bir ortam hazırlıyorlardı..." (24 Nisan 1920-TBMM)
Başka bir konuşmasından bir alıntı daha yapalım.
"... Düşmanlarımız hakkımızda icat ettikleri iftiralarını 1 Aralık Paris Konferansı'na da kabul ettirir gibi oldular. İhtimal bunun neticesi olarak, daha savaş esnasında birbirleriyle yaptıkları gizli anlaşmaların ve karşılıklı verdikleri sözlerin tatbikatına başlanmış idi. İzmir, Antalya, Adana, Antep, Urfa ve Maraş'ın işgalleri hep bir karşılıklı taahhütler neticesi..." (31 Aralık 1919 Ankara)
GÜNCELLENEN TARİH
Ata'nın bu üç açıklamasından, Ermeni kırımı konulu saldırıların basit bir suçlamadan çok öte bir durum olduğu anlaşılıyor. Türkiye üzerine niyet besleyenler, bunu araç olarak kullanmışlar. Güncel çıkarlarını sağlamak için bir tehdit aracı, uzun vadeli planlarını gerçekleştirmede de bir alt yapı aracı olarak kullanmışlar. Bugün de Türkiye'ye yönelik planlarını, ki planlarını gizlemeye de gerek görmüyorlar, gerçekleştirmede bir araç olarak kullanmaktadırlar.
Peki, bu soykırım iddiaları doğru mudur?
"Türkler tarafından Ermeniler aleyhinde katliam (İddiaları), uydurulmuş rivayetler ve bir takım yalan ve iftiralardan ibarettir." (17 Ocak 1921-Demeç)
O halde Ermeni sorunu nedir?
"Ermeni sorunu, Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek istenen sorun(dur)." (1 Mart 1922-TBMM)
Ermeni sorununu dayandırdığınız emperyalistlerin ekonomik çıkarları nedir?
"Ermeniler Van ve Bitlis'i ele geçirince, Irak'taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu'da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır." (1 Aralık 1920)
"Ermenistan'ı Mezopotamya'da yerleşmiş İngilizlere yaklaştıracak surette uzatmak, Moskova ve Ankara hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur."(27 Aralık 1920)
"Taşnakların, İtilaf devletlerinin entrikalarına alet olmaktan vazgeçmeyip... Sevr'de İstanbul hükümetine imza ettirilen anlaşma hükümlerine dayanarak Doğu vilayetlerimizi işgal için fırsat kollamaları, bu suretle Basra Körfezi'nden Karadeniz'e kadar Doğu ile Türkiye arasında itilaf devletleri nüfuz ve himayesi altında büyük bir kütle husule getirip Yunanistan'ın Rumeli ve Batı Anadolu'da oynadığı rolü Kafkasya, Doğu Anadolu ve İran'da oynamaya azmetmiş olmaları ..."(6 Ekim 1920)
"Musul (Vilayeti-bugünkü Kuzey Irak) bizim için çok kıymetlidir... Birincisi, civarında sonsuz servet teşkil eden petrol kaynakları vardır. İkincisi bunun kadar önemli olan Kürtlük meselesidir. İngilizler orada bir Kürt hükümeti teşkil etmek istiyorlar. Bunu yaptıkları takdirde bu fikir bizim hududumuz dahilindeki Kürtlere de sirayet edebilir. (6)" (16 Ocak 1923)
Atatürk'ün bu dört açıklamasını, Sevr haritasını ve 1918'den sonraki bilgileri yan yana getirdiğimizde emperyalistlerin ekonomik çıkarları ortaya çıkmaktadır.
İngiltere Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın elindeki tüm petrol yataklarını; Arabistan Yarımadası, Basra ve Musul'u; ele geçirir. Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra, Osmanlının 1918 yazında işgal etmiş olduğu Bakü petrol bölgesini, Osmanlıya boşalttırarak işgal eder.
Ele geçirdiği Hazar petrol bölgesi ile Ortadoğu petrol bölgesi arasını kendi kontrolünde tutup, iki bölge arasında fiziki bağı kurmak için, 1918'de kendisi tarafından kurulan Ermenistan'ı, Karadeniz kıyılarından Van Gölü'ne kadar uzatmak, Van Gölü güneyi ile Irak arasındaki boşluğu doldurmak için burada bir Kürdistan kurmak ister. Sevr haritasının doğusu işte bunu gerçekleştirmektedir.
Atatürk, bu planı anladığı içindir ki; Moskova'yı birkaç kez uyarır, uyarıları sonuç doğurur, Ankara*Moskova işbirliği gelişir ve senaryonun Ermeni ayağı kırılır.
Kürdistan'ın kurulmasını önlemek için de, Musul vilayetini Misak-ı Milli içine alır ve Türkiye'ye dahil etmek ister. Musul alınamaz ama Sevr ile kurulmak istenen Kürdistan oyununu bozar.
FİGÜRANLAR, KULLANILANLAR...
Görüldüğü gibi emperyalistlerin ekonomik çıkarı, petroldür, Karadeniz'de egemenliktir. Diğer ögeler figürandır, kullanılandır. 1920'lerde bu senaryoyu Atatürk bozmuştur.
Günümüzde de aynı senaryo oynanmakta, aynı figüranlar kullanılmaktadır. Sadece filmin esas oğlanı değişmiştir. O yıllarda İngiltere idi, bugün ABD'dir. İngiltere yardımcı oyuncu olmuştur. Amaçları arasına "su" ilave olmuştur.
Atatürk'e sorularımızı sürdürelim. Bu senaryo içersinde Ermenilerin rolü nedir?
"Rum ve Ermeni, Batı emperyalistlerinin hizmetçisi olan uluslar(dır)." (1 Aralık 1920-Ankara)
"Ermenistan, Doğu'da büyük bir inkılap gayesi için çalışan mazlum milletler arasında, ... bozguncu bir unsur vazifesi yapıyordu. Doğu milletlerinin temasına engel oluyordu. Doğu'da İngiliz emperyalistleri için bir dayanak noktası hizmeti görüyordu...
Ermenistan, Doğu ihtilal makinesinin iyi işlemesine mani olmak için, bu ihtilalden etkilenecek olacaklar tarafından makinenin çarkları arasına sıkıştırılmış ecnebi bir cisimden başka bir şey değildir..." (13 Kasım 1920-Hakimiyeti Milliye)
Atatürk, Ermenilerin emperyalistlerin bir maşası olduğunu, kullanıldıklarını tespit ediyor; ki bu tespitini sıkça tekrarlar, gerçeği gören Ermeniler de bu yönde açıklamalar yapar; kullanılma amaçlarının da bir siyasi hedefin gerçekleşmesi için olduğunu belirtiyor. Bu siyasi hedefin tam açıklamasını, hedefi belirleyenin ağzından verelim.
Sevr Anlaşması'nı hazırladıkları konferanslarda İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, 16 Şubat 1920'de şöyle diyor :
"Müttefiklerin uğrunda savaştıkları... amaçları arasında bağımsız bir Ermenistan devletinin kurulması da vardır. Bu amacın gerçekleşmesine tüm müttefikler aynı derecede ant içmiş durumdadır." (7)
Aynı kişi, bu devletin kurulma amacını da, 22 Nisan 1920'de şöyle belirtir:
"Büyük bir Pan-İslam ya da Pan-Turan hareketi ortaya çıkabilir ve böyle bir halde, Londra Konferansı, genellikle dünya barışı bakımından, Türkiye Müslümanları ile daha doğudakiler arasına sokulmak üzere bir Hıristiyan toplumunun sıkıştırılmasının yerinde bir girişim ve bunun da yeni bir Ermeni devleti olabileceğini düşünmüştü." (8)
Atatürk; bu toplantı tutanaklarından haberi olmaksızın, emperyalistlerin Ermeniler üzerine neden oynadıklarını, siyasi hedeflerinin ne olduğunu tam isabetle tespit etmiş ve buna göre cephe tutmuş, bu plandan Türkiye kadar zarar görecek olan Rusya ile işbirliği yapmış ve planın gerçekleşmesini engellemiştir.
Bugün de Ermeni kartının tekrar Türkiye'nin önüne konulması, Ermenilerin tekrar kullanılmaya başlanmasının arkasında, daha önce açıklanan ekonomik çıkarlarının yanı sıra, L. Curzon'un ikinci sözündeki amaç aranmalıdır. Bundaki doğru tespit, Atatürk'ün yaptığı gibi, doğru cephe tutmayı, doğru hedefe saldırmayı sağlayacaktır.
Ermenicilik ve Kürtçülük hareketleri birbiriyle ilişkili midir, bunlar aynı kaynaktan mı tetiklenmektedir?
"Kürtlerin devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde bağımsız Kürdistan kurmaları teorisini tasvip etmem. Çünkü bu teori, ... Ermenistan lehine İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır." (16 Haziran 1919)
KAFKASYASEDDİ
"... Kürtleri Osmanlı (Türk) camiasından ayırmak, İngiliz boyunduruğuna sevk etmek, neticede Doğu Anadolu'muzu Ermenilere çiğnetmeye yol açacak(tır)." (9 Kasım 1919)
"... Basra Körfezi'nden Karadeniz'e kadar Doğu ile Türkiye arasında İtilaf devletleri nüfuz ve himayesi altında büyük bir kütle husule getir(mek)..." (6 Ekim 1920)
İngiltere, Hazar ile Basra petrol havzaları arasını kendi kontrolünde bir coğrafi bağ ile birleştirmek ve Anadolu Türklüğünün Kafkas ve Orta Asya Türkleri ile fiziki bağını kesmek için, Ermenicilik ve Kürtçülük hareketini paralel yürütmüştü. Her iki hareketi kendi emperyalist politikaları için bir vasıta olarak kullanmıştı.
Atatürk, sözünü ettiği "Doğu ile Türkiye arasında büyük bir sed meydana getirme" projesini görmüş, Ermenicilik ve Kürtçülük hareketlerinin bu seddi oluşturmak için İtilaf devletleri (yani İngiltere) tarafından tezgahlandığını ve Türkiye için tehlikelerini anlamış, inşa aşamasında seddi yıkmıştır.
Bu seddin yapılmasını önlemedeki kesin kararlılığını şöyle ifade eder :
"Kafkasya seddinin yapılmasını Türkiye'nin kati mahvı projesi sayıp, bu seddi İtilaf devletlerine yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz."(9)
Bugün de emperyalizmin bu iki vasıtası, Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde aynı kaynaklardan, aynı amaçlarla ve yine paralel yürütülmektedir ve 2007 yılı itibarı ile önemli mesafe kat etmiştir. Türkiye, Atatürk'ün kesin kararlılığını gösterme zamanını geçiriyor. Bugün, BOP içinde oluşturulmak istenen Doğu Seddini önlemek için "her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetinde" olduğunu anlamalıdır. Varlığını devam ettirmek için buna zorunludur. Geç kalmanın bedelini halkına kanla ödettirmemek için zorunludur. Doğu Seddini önlemek zorundadır. Önlemenin nasılı, ne yapılacağı da Atatürk'tedir. Atatürk gibi önce bağımsızlığımızı kurtarmak gerekmekte ve bunu yapabilecek teslimiyetçi olmayan bir hükümeti iş başına getirmek, yurttaşlık görevimiz olmaktadır.
Dipnotlar:
(1) Uruguay 1965, ABD Temsilciler Meclisi 1975, GKRY 1982, Dünya Kiliseler Konseyi 1983, ABD Temsilciler Meclisi 1984 (1975'in tekrarı), Avrupa Parlamentosu 1987, Arjantin 1993.
(2) Rusya 1995, Arjantin 1995, Kanada 1996, Yunanistan 1996, Lübnan 1997, Belçika 1998, AKPM 1998, Fransa 1998, Arjantin 1998.
(3) Soykırım uzmanı 126 akademisyen 2000, İsveç 2000, Lübnan 2000, Fransa 2000, Vatikan 2000, Avrupa Parlamentosu 2000, İtalya 2000.
(4) Vatikan+Ermeni Kilisesi 2001, Fransa 2001, Avrupa Parlamentosu 2002, Kanada 2002, Arjantin 2003, İsviçre 2003, Arjantin 2004, Uruguay 2004, Arjantin 2004, Kanada 2004, Slovakya 2004, Hollanda 2004, AB İlerleme Raporu 2004, AP Eurlings Raporu 2004, Almanya 2005, Litvanya 2005, Fransa 2006.
(5) İsmet Görgülü, Atatürk'ten Ermeni Konusu-Belgelerle, Bilgi Yayınevi, Genişletilmiş 2. Basım, 2006, s.198 (Metnin devamındaki Ata'nın sözleri aynı kaynaktan alıntıdır.)
(6) Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Yay. Haz. Arı İnan, TTK., 1982, s. 45.
(7) Osman Olcay, Sevres Andlaşmasına Doğru, Konferans ve Toplantı Tutanakları ve Belgeler, Ankara Üni. SBF. Yayınları, 1981, s. 24
(8) a.g.e. s. 513
9) 5 Şubat 1920 tarihli bildirisi, Atatürk'ün bütün eserleri (ATABE), C.6, Kaynak Yayınları, s. 268
İsmet GÖRGÜLÜ
Başkent Üniversitesi - ADDGYK Üyesi
fa(na)tik Çevrimdışı  
Digg this Post!Add Post to del.icio.usBookmark Post in TechnoratiFurl this Post!Facebook'da Paylaş
Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 14-04-2008, 23:39   #19 (permalink)
Profil
Moderator
 
fa(na)tik kullanıcısının avatarı
 
Giriş: 02.07.2006
Şehir : Belirtilmedi
Yaş: 28
Cinsiyet : Belirtilmedi
Mesaj: 11,593
Konular: 1629
Şukella : 1,591
Rep Gücü : 4908
Rep Puanı: 489371
Seviye : fa(na)tik İtibar düzeyini kapadı
 
Varsayılan

Ermeni soykırımı iddialarını Atatürk nasıl yanıtlamıştı?

Ermeni diasporasının son zamanlarda giderek artan soykırım iddialarını, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, uzun yıllar önce "Dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz." sözleriyle yanıtlamıştı.
Dünyanın, Ermeni tehciri konusunda Türk devletine karşı haklı bir ithamda bulunamayacağını belirten Atatürk, o dönemde yaşananları, "Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı" sözleriyle anlatmıştı.

TÜRK KÖYLERİNDEKİ ERMENİ TERÖRÜ

Atatürk, 26 Şubat 1921’de Amerikalı gazeteci Clanence K. Streit’in sorusu üzerine, Ermeni tehcirine ilişkin şu tarihi gerçekleri dile getirdi:
"Düşmanca ithamda bulunanların sürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir:
Rus Ordusu 1915’de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti.
Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız bir şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.
Bu cinayetleri işleten saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından itibaren kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan istifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinde yapıyorlardı."

İNGİLİZLERİN İRLANDA’YA REVA GÖRDÜĞÜ MUAMELE

Büyük Önder Atatürk, Ermeni tehciri ve Ermeni çetelerinin yaptıkları katliamlar konusundaki görüşlerini de şu sözlerle dile getirmişti:
"İngilizlerin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda’ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz." "Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı." "Gerek umumi harp sırasında gerek mütarekeden sonra Ermeniler ve Rumlar tarafından Müslüman ahaliye yapılan mezalim üzerinde durmak uzun bir hikaye olur." "Brest Litovks Muahedesi’nin akdini müteakip Rusların şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur."

YUNANLILARIN YAPTIĞI KATLİAMLAR

Atatürk, Streit’e, Yunanlıların İzmir’i işgalleri sırasında yaptıkları katliamları da şu sözlerle anlatmıştı:
"Yunanlılara gelince, İzmir’in işgali sırasında öyle cinayetler işlemişlerdir ki, Yunanistan’ın müttefiki İtilaf Devletleri tarafından tescil edilmiş bulunan ’İtilaf Devletleri Tahkikat Komisyonu’ üyeleri bile 1919 sonbaharında bu vilayeti baştan başa kat ettikten sonra hazırladıkları raporda, Yunan makamları aleyhinde son derece ağır tenkitlerde bulunmuşlardır. Yunanlıların işgal ettiği diğer bölgelerde her yaş ve cinsiyetten on binlerce Türk katledilmiştir."

"TÜRKLER, HIRİSTİYANLARI KATLEDİYOR" İDDİALARI"

1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin aldığı
yaraları saramadığını gören büyük devletler, İstiklal peşinde koşan Ermenilere yardım ederek Tiflis’te Taşnak, İsviçre’de Hınçak teşkilatlarını kurmalarına ve silahlı mücadele başlatmalarına yardımcı olmuşlardı. Osmanlı Devleti’nin Balkan Harbi’nden de mağlup çıktığını gören Rusya, İngiltere ve Fransa bir taraftan Türkiye’yi aralarında paylaşma planları, diğer taraftan da Taşnak ve Hınçak teşkilatlarına her türlü silah ve para yardımı yapıyordu. Bu üç devlet, Türkiye aleyhine başlattıkları çalışmaları ve 1. Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi tasfiye etme hareketlerini kendi kamuoylarına kabul ettirebilmek için kiliseleri de devreye sokarak büyük bir propagandaya girişmişlerdi. Bu amaçla kitaplar yayınlayan ve toplantılar düzenleyen ülkeler, "Müslüman Türkler, Hıristiyan halklara zulmediyor, onları katlediyor. Hıristiyan halkları kurtarmak için Türkiye’yi ve Türkleri cezalandırmamız gerekiyor. İşte bu maksatla Türklere karşı harp ediyoruz" temasını işlemişlerdi. Ulu Önder, bu gerçek dışı propagandanın öncülüğünü yapan Lloyd George ve George Clemenceau’ya şu çarpıcı sözlerle yanıt vermişti: "Milletimiz aleyhinde söylenenler bütünüyle iftiradır. Milletimizin zalim olduğu iddiası baştan başa yalandır. Hiçbir millet, milletimizden daha çok yabancı unsurların inanç ve adetlerine riayet etmemiştir. Hatta denilebilir ki, başka dinlere mensup olanların dinine ve milliyetine riayetkar olan yegane millet bizim milletimizdir. Fatih, İstanbul’da bulduğu dini ve milli teşkilatı olduğu gibi bıraktı. Rum Patriği, Bulgar Eksarhı ve Ermeni Kategikosu gibi Hıristiyan din reisleri imtiyaza sahip oldu. Kendilerine her türlü serbestlik verildi. İstanbul’un fethinden beri, Müslüman olmayanların mezhar bulundukları bu geniş imtiyazlar milletimizin dinen ve siyaseten dünyanın en büyük müsaadekar ve civanmert bir milleti olduğunu ispat eden en büyük delilidir
fa(na)tik Çevrimdışı  
Digg this Post!Add Post to del.icio.usBookmark Post in TechnoratiFurl this Post!Facebook'da Paylaş
Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 19-04-2008, 23:00   #20 (permalink)
Profil
Moderator
 
fa(na)tik kullanıcısının avatarı
 
Giriş: 02.07.2006
Şehir : Belirtilmedi
Yaş: 28
Cinsiyet : Belirtilmedi
Mesaj: 11,593
Konular: 1629
Şukella : 1,591
Rep Gücü : 4908
Rep Puanı: 489371
Seviye : fa(na)tik İtibar düzeyini kapadı
 
Varsayılan

SOYKIRIM NEDİR


Yer değiştirme uygulaması Ermeni çevreleri ve hasım devletlerce "Ermeni katliamı ve soykırımı" olarak adlandırılmış ve Osmanlılara karşı büyük bir propaganda kampanyası başlatılmıştır.Oysa soykırım; ırk, milliyet, etnik ve din farklılıkları nedeniyle insan gruplarının yok edilmesi�dir. Bu suç, direkt olarak bir hükümet tarafından veya onun rıza göstermesi ile işlenebilir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, dünyada soykırım suçunu önlemek ve cezalandırmak için 1948'de "Soykırım Sözleşmesi�ni kabul etmiş ve Türkiye de bu sözleşmeye 1950 yılında taraf olmuştur.Soykırım dendiği zaman Nazilerin, Yahudilere ve diğer etnik gruplara karşı giriştikleri kitlesel kıyım akla gelir. 1939-1945 yılları arasında 5-6 milyon Yahudi, 3 milyondan fazla Sovyet savaş tutsağı, birer milyondan fazla Polonya ve Yugoslavya sivil halkı, 200.000 civarında Çingene ve 70.000 özürlü insanın canına kıyılmıştır. İşte soykırım budur.Bunlara ilave olarak, Birleşmiş Milletler'in önleyici yönde sözleşmesi olmasına rağmen, modern çağda da sayısız soykırım olayı görülmüştür.Örneğin, bizzat olayın kahramanı 2 emekli Fransız generalin Le Monde�da yayınlanan itiraflarına göre; Fransızlar 1954-1962 yılları arasında Cezayir�de en az 1 milyon Cezayirliyi katletmiş, 1965-1966 yıllarında Endonezya ordusu bir milyon komünisti ve ailelerini öldürmüş, 1975-1979 yılları arasında Kamboçya'da Kızıl Kmerler 1.7 milyon Kamboçyalı'yı katletmiş, 1994'de Ruanda'da 500.000 Tutsi, Hutular tarafından öldürülmüş ve nihayet 1991'den sonra Bosna-Hersek ile Kosova'da binlerce Müslüman Sırp vahşetine maruz kalmıştır.Soykırım suçu, gerçek anlamda bu olaylarda işlenmiştir. Ermeni iddialarının ve yalanlarının aksine, 1915 yılında Doğu Anadolu bölgesindeki Ermenilerin daha güvenli topraklara göç ettirilmesi uygulaması, Ermenilerin ve cephelerin güvenliğini sağlamaya yönelik bir harekettir ve soykırımla hiç bir ilgisi yoktur. Ermenilerin Doğu Anadolu'da savaş ve göç sırasında kayıplar verdikleri doğrudur. Ancak bu kayıplar, Doğu Anadolu'da yaşanan savaş ve isyanlar nedeniyle asayişin sağlıklı olarak sağlanamaması, araç, yakıt, gıda, ilaç yetersizliği, ağır iklim koşulları ile tifüs gibi salgın hastalıklar nedeniyle meydana gelmiştir. Hiçbir şekilde kasıtlı ve planlı bir katliam söz konusu değildir.



Aslında Ermeniler, geçmişte hakimiyeti altında yaşadıkları devletlere ihanetlerinden dolayı bir çok kez buna benzer göç hareketlerine tabi tutulmuşlardır. Sasaniler 379'larda 70.000 Ermeni�yi İran'a, Bizanslılar 1025'lerde Doğu Anadolu'daki 40.000 Ermeni'yi Sivas ve Kayseri'ye, Memluklar 1250'lerde 10.000 kadar Ermeni'yi Mısır'a, 1743'de İranlılar 24.000 Ermeni'yi İran içlerine ve 1777'de Kırım'ı işgal eden Ruslar bölgedeki binlerce Ermeni'yi steplere sürmüştür.Tarih boyunca sayısız göç ve sürgün olayına maruz kalan Ermeniler, bunların hiç birini gündeme getirmeden, sadece 1915'te Osmanlı devleti tarafından son derece haklı gerekçelerle yer değiştirmeye tabi tutulmalarını sözde soykırım adı ile sorun haline getirmeye çalışmaktadırlar. Bu tavır, maksatlı ve Türkiye'nin bütünlüğünü bozmaya yönelik politikaların bir ürünüdür. Bazı ülkelerin, Afrika ve Balkanlarda yaşanmakta olan gerçek anlamdaki soykırım hareketlerine seyirci kalarak, sözde Ermeni soykırımı iddialarına ve yalanlarına destek vermeleri de bunun en açık göstergesidir.



24 NİSAN 1915 GERÇEĞİ


Osmanlı hükümeti, Ermenilerin çıkardığı isyan ve yaptığı katliamlar karşısında, Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkının ileri gelenlerine Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirmiştir. Ancak, olayların durmak yerine giderek yoğunlaşması, savunmasız kalan Türk kadın ve çocuklarına yönelik saldırıların artması ve ordunun bir çok cephede savaş halinde bulunması nedeniyle cephe gerisinin emniyete alınması ihtiyacı doğmuştur.


Bu nedenle, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır. Tutuklular Ankara ve Çankırı hapishanelerine yollanmıştır. Dışarıdaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, işte bu 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir ve yer değiştirme uygulamasıyla hiç bir şekilde ilgili değildir.






Ordudan hava değişikliği için terhis edilen ve 23 Temmuz 1915 de Diyarbakır'ın Lice kazasına bağlı Kum ve Çom köyleri civarında elleri ayakları bağlanarak Ermeni komitecileri tarafından şehid edilen askerler
__________________

 
 
BU VATAN BİZİM  
  Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye Halkına ''Türk Milleti'' Denir.Ne mutlu ''Türküm'' Diyene!
M. Kemal ATATÜRK
 
Bugün 107 ziyaretçi (339 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol