Dördüncü olarak Hz. PEYGAMBER tapınaktan gelen birisi değildi.
Hiçbir ayin yönetmemiş, dini fetvalar vermemiş, kutsal kitapları okumamıştı.
Yörenin tanınmış DİNİ OTORİTESİ filan değildi.
Bir okulda okumamış, diploması, AKADEMİK KARİYERİ vs. yoktu.
Dağda koyun güdüyordu. Amcaları ile ticaret kervanlarına katılıyordu. 25 yaşında (Hilfu’l-Fudul)(Erdemililer İttifakı) adlı bir teşkilata ADALET üzerine yemin ederek girmişti.
TEŞKİLATIN KURUCULARI ARASINDA YER ALMIŞTI. Bu teşkilat Mekke’de haksızlığa uğrayan, zulme maruz kalan garibanları, kimsesizleri, yoksulları, yolu kesilenleri (İbn’us-Sebil) koruma ve kollama amacıyla kurulmuştu.
Örneğin böylesi bir olayda, MEKKE’ye kızı ile birlikte gelen bir köylünün yolu kesilmiş, satmak için getirdiği malına ve kızına şehre hükmeden yedi-sekiz tefeci bezirgandan birisi el koymuştu.
Adam yana yana derdine çare arıyordu. Oradan birisi MUHAMMED ADINDA BİR GENÇ VAR ONA GİT BÖYLE İŞLERLE İLGİLENİYOR SANA YARDIMCI OLUR dedi.
Adam, o yıllarda henüz 25 yaşlarında olan genç MUHAMMED’e gelerek derdini anlattı.
MUHAMMED, derhal kendisi ile aynı yaşlarda olan 10-12 kişilik bir gurubu göndererek tefeci bezirganın evine kuşattırdı. Grup kapıya vurarak adamın malını ve kızını geri vermesini istedi. Mekkeli kodaman, önce itiraz etti sonra da hiç olmazsa kızın bir gece kendinde kalmasını istedi.
Grup bu söze öyle sinirlendi ki alınlarındaki damarlar görüyordu.
Grup lideri etrafındakilere işaret ederek kapıya yüklendi. Omuzuyla kapıyı kırmak için yükleniyordu. Derken gürültüden iyice rahatsız olan kodaman aşağı inerek kapıyı açtı. Kızı ve malı teslim etti.
Yine buna benzer bir olayda Muhammed, tefeci bezirganın yakasını toplayarak öyle bir sarstı ki, Ebu Cehil daha sonra AZGIN BİR DEVE GİBİ ÜZERİME GELİYORDU diyecektir.
(İbn Habib, El-Muhabber)
Böylesi olaylar gösteriyor ki Hz. PEYGAMBER, daha ilk gençlik yıllarından itibaren post üzerinde köşesine çekilmiş oturan YEŞİL SARIKLI ULU BİR HOCA tipinde değildir.
GENÇ, AKTİF, DİNAMİK, CANLI ve hayatın doğrudan içinde birisidir.
35 yaşından itibaren de içten gelen bir yalnızlığa bürünmüş, dağlarda, ıssız tepelerde gökleri seyretmeye, yaşadığı şehre tepeden bakarak BEN KİMİM BU HAL NEYİN NESİ ? diye sormaya, sorgulamaya başlamıştı. Çektiği varoluş sancısı onu geleceğe hazırlamaktaydı. ALLAH bu sancıyı karşılıksız bırakmadı. Hira mağarasından şehre inip, tarihin önüne çıkarak kendini peygamber olarak tanıttığında yanında ALLAH’tan başka HİÇ KİMSE YOKTU
YİNE PEYGAMBER OLDUKTAN SONRA 60 YAŞINDAKİ ŞU OLAYA BAKINIZ ;
Mekke’nin fethinden sonra Hz. PEYGAMBER (s.a.v) Hevazin ve Sakif kabilelerinin üzerine yürüdü.
Yeni katılanlarla birlikte 15 bin civarında hayli kalabalık bir orduyla fatih ve muzaffer bir edayla, 4 bin civarındaki düşman kuvvetleriyle karşılaştılar.
Müslümanların içinden MEKKEYİDE FETHETTİK ARTIK KİMSE BİZE KARŞI KOYAMAZ TOPU TOPU DÖRT BİN KİŞİLER sesleri yükselmekteydi.
Dağılan düşman ordusuna bakarak ganimet toplamaya dalan Müslümanlar, düşmanın toparlanıp şiddetli bir ok yağmuruna başlamasıyla gerisin geri kaçmaya başladı. Eline ganimetten bir parça geçiren geri dönüp kaçıyordu. Ordunun dağılmaya yüz tutması üzerine ovada bir ses yankılamaya başladı;
BEN NEBİYİM YALAN YOK BEN ABDULMUTTALİB'İN TORUNUYUM diye bağıran bu ses, atını mahmuzlayarak düşmanın üzerine atılıyordu.
Atın hemen yanındaki bir kaç kişiden EY ALLAH'IN KULLARI Ey Ashabu’l-Şecere, Ey Ashab-ı Suretu’l-Bakara! Kaçmayın, geri dönün!.. sesleri yükseliyordu.
Bunun üzerine kaçmakta olanlar gerisin geri dönerek kişneyerek şaha kalkan, elindeki çakıl taşlarını ata ata düşmanın üzerine yürüyen bu cesur sesin etrafında kenetlendi.
Hepsi birden tekrar yekvücut oldular ve son bir hamleyle düşmanı bozguna uğrattılar.
DOĞRULUK ve DÜRÜSTLÜK timsali (el-emin) olmakla beraber, cesareti ve yiğitliği ile de gerçek bir lider olduğunu gösteren ve orduyu dağılmaktan kurtaran bu atlı Hz. MUHAMMED'den başkası değildi.
(Razi, Kurtubi, İbni Kesir, Taberi).
Demek ki onun dikkat çeken özellikleri, kılık kıyafetinde, din otoritesi olmasında, tapınak rahipliğinde, GİZEMLİ, SIRLI, BÜYÜLÜ, TÜTSÜLÜ tavır ve edalarında değil;
dürüstlük abidesi EL-EMİN karakterinde, benliğini kuşatan yetim yüreğinde, muazzam ahlakında
(hulg azim), haksızlıklara tahammülü olmayan karakterinde, adalet özleminde, yalnızlığa bürünüşünde (müdddesir), ağır sorumluluklar hissedişinde (müzzemmil), ufuklara dalarak yaşadığı korku ve titreme (huşu) ile kalabalıklar içinde kendini gösteren atılgan ve cesur kişiliğinde aranmalıdır.
ŞİMDİ BÖYLESİ BİR KİŞİLİK HİÇ BUGÜNKÜ DİN ADAMI PROFİLİNE BENZİYORMU ? ..
Öte yandan dikkatle baktığımızda, Hz. PEYGAMBER’in, dini özel bir meslek olmaktan çıkarıp, genele yayarak (umum/ummi) hava gibi herkesin soluduğu bir hayat kaynağına döndürmek amacında olduğunu görürüz. Bunun içindir ki KUR'AN onu UMMİ olarak tanıtmıştır.
ŞÖYLEKİ ;
Eski dünya dinlerinin (Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecusîlik, Manihaizm, Hinduizm, Budizm vs.) tekelinde olan tanrı ve din konularını sokaktaki adamın aklına ve vicdanına hitap eder tarza indirmiştir.
Yani dini muhayyileyi daha rasyonel hale sokmuştur. Her tür Haman, Ruhban, Brahman, Şaman vs. sultasını tarihe gömmüştür.
Örneğin, eski çağlarda göğe merdivenle çıkıp Tanrı ile konuşma anlamına gelen ve sadece din adamlarına mahsus olan miracı (u’ruc/mi’rac) NAMAZ MÜMİNİN MİRAÇIDIR diyerek sokaktaki adamın TEK KİŞİLİK eylemine indirmiştir. RUHBANLIK YOKTUR ÇİHAD VARDIR diyerek din adamlığının köküne kibrit suyu dökmüştür.
Tanrı’nın ne din adamlarına ne de krallara yönetme yetkisi vermediğini, hiç birisinin Tanrı’nın oğlu olmadığını ilan etmiş ve krallarla Tanrı arasındaki dini-politik bağı kesip atmıştır.
Oysa eski çağlardan beri Tanrı’nın oğlu olma iddiasında olmayan bir kral neredeyse yoktu.
Japon imparatoru Tanrı’nın oğlu olduğu iddiasından daha 1946 yılında resmen vezgeçmiştir.
Bu nedenle ALLAH BİRDİR. Bölünmez bir bütündür. DOĞURMAZ VE DOĞURULMAZ diye başlayan İhlas suresi, Lehep ve Kafirun sureleri gibi son derece siyasi-politik mesajlarla yüklüdür.
Yine eski dünya dinlerinde din adamlığı bir meslek olarak icra edilir ve en önemli servet yığma kaynakları arasında yer alırdı. Toplum TAPINAK etrafında örgütlenmişti ve tapınak görevlileri de DİN ADAMLARIYDI. Vergiler tapınakta toplanır ve din adamlarınca yönetilirdi.
Tapınağa getirilen mallara TANRI MALI diye etiket vurulur ve sahipliğini de Tanrı veya onun yeryüzündeki oğlu olduğuna inanılan kral adına din adamları idare ederdi.
Eski çağlardaki Sümer, AKKAD, BABİL, İBRANİ, ARAMİ, HİTİT, ASUR, PERS, MISIR, ROMA tapınakları bunların örnekleriyle doludur ...
Din adamları en eski çağlardan beri Şaman, Kâm (Türk), Brahman (Hind), Mog, Mithra (İran), Haman (Mısır), Druid (Britanya), Rişama (Sabiî), Sangha (Tayland), Lama (Tibet), Afkallu (Nebati), Flamen (Roma), Haham (Yahudi), Rahip (Hristıyanlık) vb. isimlerle anılırlardı.
Bunlardan özellikle MÖ.400-MS.200 yılları arasında bugünkü Suriye’de yaşayan Nebatiler önemlidir. Çünkü onlarda Allat, Manotu, Hubalu, Uzza gibi birçok tanrı veya tanrıça ile Afkullu adında din adamları sınıfı ve Tanrı kültleri için Bayta denilen kutsal mekanları vardı. Tanrılar genellikle abstrakt denilen dikili taşlar ile sembolize edilirlerdi.
BUNLAR MÜSLÜMANLAR İÇİN PEY YABANCI GELMEYECEKTİR ...
Çünkü bunun benzeri bir düzen Mekke’deki Kabe çevresinde kurulmuştu.
Nebati tapınak rahiplerinin (Afkallu) yerini Mekke’ye hükmeden 7-8 tefeci bezirgan almıştı.
Bu tefeci bezirganların başını da Hz. PEYGAMBER’in amcası EBU LEHEP çekiyordu.
Bu düzene KUR'AN (YEDA EBU LEHEP) dedi ve ilk inen ayetlerde doğrudan hedef gösterdi:
KAHROLSUN EBU LEHEP İKTİDARI KAHROLSUN (lehep suresi 1. ayet)
Eski dünya dinlerinin din adamları gibi, Mekke’ye hükmeden bu tefeci bezirganlar, KABE’ye getirilen hediye kurbanlık ve malları yönetiyorlardı. Aralarında pay ederek bölüşüyorlardı.
ALLAH’ın evi KABE’yi eski dünya dinlerinin tapınaklarına çevirmişlerdi.
Kendileri de din adamlığı rolü üstlenerek böylesi bir MENFAAT ÇARK'I KURMUŞLARDI.
KUR'AN, bu hediye ve malların (en’am) iç edilmesine dayalı menfaat çarkını en sert şekliyle eleştirdi.
EN-AM SURESİNİ OKUYUN BUNU ANLATIR ..
Hz. PEYGAMBER’in ilk elden politik hedefi, menfaat tapınağına dönüştürülen ALLAH’ın evini, işte bu tefeci bezirganların elinden kurtarmak ve asli haline döndürmekti.
Onun içindir ki bu düzenden nemalananlarca şiddetli tepkiyle karşılaştı ve asla affedilmedi.
Bu açıdan bakarsak Hz. PEYGAMBER’in çıkışı, kendinden altı asır önceki Hz. İSA’nın çıkışına ne kadarda benzer. Hz. İSA’nın tapınağı basarak DİN ADAMLARINA meydan okuyuşu İncil’de şöyle anlatılır:
(Tapınağa bir genç geldi. Avluda sığır, koyun ve güvercin satanları, orada oturmuş para bozanları gördü. İpten bir kamçı yaparak hepsini koyunlar ve sığırlarla birlikte tapınaktan kovdu. Para bozanların paralarını döküp, masalarını devirdi. Bir yandan da şöyle bağırıyordu: “Tanrı’nın evini ticarethaneye çevirdiniz, ey engerek soyu! Bu tapınağı yıkın, onu yeniden yapacağım…”
(Mat. 21:12-13, Mar.11:15-17, Luk. 19:45-46. Yuh.2-13-19).
Bu sözlerle sığırlar, koyunlar anlamına gelen EN-AM suresinde anlatılanlar ne kadar da birbirine benziyor. Hz. MUHAMMED'de, KABE’de, amcası Ebu Lehep’in yüzüne buna benzer sözlerle haykırmıştı.
Demek ki, başta Hz. MUHAMMED olmak üzere, peygamberlerin ilk elden hedefi, tapınak bezirganı bu din baronlarıdır.
Çünkü bunlar ALLAH’ın evini ticarethaneye çevirmekte, para bozmakta, mal yığmakta ve din adına servet biriktirmektedirler.
Nitekim tarihe baktığımızda Budha’nın Hind din adamları sınıfı Brahmanlara, Zerdüşt’ün İran din adamları Moglara (Molla?), Musa’nın Mısır din adamları Hamanlara, İsa’nın Yahudi din adamları Hahamlara karşı çıktığını, dahası çoğunun onlar tarafından yargılanarak ölüme mahkum edildiğini görürüz.
BU TESADÜFMÜDÜR ? ...
Nasıl oluyor da bir peygamberin en azılı düşmanı BİR DİN ADAMI OLABİLİYOR ?
Bu ne yaman bir çelişkidir. Demek ki kafamızdaki DİN ADAMI imajını ciddi bir şekilde gözden geçirmemiz lazım.
Kuran’ı eline yeni alan sıradan bir Yahudi veya Hıristiyan vatandaşı, BAKARA SURESİNİN 40. ayetinden başlayıp 152. ayetine kadar yoğun ve oldukça sert bir Kitab-ı Mukaddes (Yahudi-Hıristiyan) geleneği eleştirisi ile karşılaşır.
BURADAKİ ELEŞTİRİLERİ OKUYUPTA SARSILMAMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR
Aslında bu eleştiriler sokaktaki sıradan Yahudi veya Hıristiyan’a değil tümüyle DİN ADAMLARI (Haham-Ruhban) sınıfına yönelik eleştirilerdir.
ALLAH’ın ayetlerini az bir paha karşılığı satmaktan ALLAH adına ayet uydurmaya, halkın parasını din namına karınlarına doldurmaktan kitabı kendi tekellerine almaya kadar ne kadar DİN ADAMI karakteristiği varsa hepsi en sert ifadelerle yerden yere vurulur;
ZİLLET ALÇAKLIK MAYMUN İŞTAHLILIK YİYİCİLİK NİMETİ İNKAR ZALİMLİK NANKÖRLÜK vs. bunlardan sadece bir kaçıdır.
Bu nedenle Kuran’ın din adamlarına yönelik eleştirisi, sokaktaki adamın, o dönemde artık birer
TANRI A.Ş veya MABET BEZİRGANLIĞINA dönüşmüş TAPINAĞA yönelik öfkesini yansıtır.
Keza Hz. PEYGAMBER’e daha ilk günden itibaren sürekli karşı çıkan, kendisi dururken daha 40 yaşına yeni basmış bir yetimin ALLAH’ın peygamberi seçilmesini içine sindiremeyen, bu nedenle de başta Bedir ve Uhut olmak üzere bütün savaşlarda karşısına çıkan, karşısına çıkanları kışkırtan, yerel düzeyde başarılı olamayınca dönemin küresel gücüne (Bizans) giderek kendi ülkesini işgale davet eden, bunun için de Medine’deki adamlarına karşılama için bir mescid yaptırtan (Mescid-i Dırar) kişinin de 70 yaşında bir din adamı (rahip) olan Ebu Amir olduğu unutulmamalıdır.
O EBU AMİR Kİ İHTİRASI ONU YAKIP BİTİRMİŞTİR
Sonunda ağırlandığı Bizans saraylarında ölüp gitmiştir.
Demek ki ihtirasların en tehlikelisi ve zararlısı din adamlarında görülenidir. Bu diğerlerine hiç benzemez.
Görülüyor ki Hz. PEYGAMBER’in şahsında karşımızda, HAYATIN DIŞINDA VE FAKAT ÜZERİNDE ETKİLİ bir din adamı profili DEĞİL ...
BÜTÜN RENKLİLİĞİ İLE BİZZAT HAYATIN İÇİNDE YAŞAYAN BİR PEYGAMBER ÖRNEKLİĞİ VARDIR
Din adamı mantığı, bir yıldız veya sanatçı mantığı gibidir.
Hayatın dışına çıkmayı, insani yönlerini mümkün mertebe insanlara göstermemeyi esas alır.
İnsanlara hep etkileyici görünmek ister.
Aksi halde gözden düşecektir.
Mantık bu olunca örneğin bir din adamı güya giderek ruhanilik kazanacak, azizliğe yükselecek ve hatta tanrılaşacak, gündelik hayatta fazla görünmeyerek KARİZMASI sarsılmayacak, böylece insanların ruhlarına uzaktan nüfuz edecektir.
Bu nedenle bütün din adamları veya din adamı özentisi içindeki kişiler kasıntılıdır.
Alabildiğine kasılarak hem kendilerini hem de karşısındakileri gererler.
Sıradan birisi gibi görünmeyi kendilerine yediremez, kıyafetleriyle, kisveleriyle, tavır ve edalarıyla toplumdan ayrı olmak isterler.
Ağızlarını yayarak, ruhani pozlara bürünerek konuşurlar.
Yanlarında rahat edemezsiniz.
Bakmanız haram, kalkmanız haram, gülmeniz günah vs. gibi hisse kapılırsınız.
En tabiî halleriyle kendileri olmak yerine, toplumun onlara biçtiği rolü oynarlar.
Bu rolü oynamazlarsa insanların kendilerini terk edeceği endişesine kapılırlar.
Yalnızlığa dayanamazlar.
Çünkü kendilerini her daim ayakta tutacak bir yalnız yürekten aslında yoksundurlar.
Bu yalnız yüreğin ancak ve sadece, hiçbir yere sığmayıp sadece oraya sığabilen ALLAH aşk ve sevgisi ile ayakta kalabileceğini, sadece O’nunla güçlüklere göğüs gerebileceklerini bilmezler.
Çocuklar gibi SEVİLMEK, ALKIŞLANMAK, POHPOHLANMAK isterler.
Bunun içindir ki insanlar nazarında en şöhretli kişi, aslında insanlar tarafından en çok sevilme ihtiyacı içindeki kişidir.
İnsanlar muhayyilelerinde ideal prototipler yaratır ve onlarla deşarj olurlar. Kimimize din adamı, kimimize sanatçı, kimimize yıldız, kimimize kahraman rolü vererek.
Biz de bu sahte rolleri oynamak için kasıldıkça kasılır ve ona mahkum oluruz.
Oysa ALLAH’ı neden göremiyoruz diyen birisine O'NU GÖRMEDİĞİM AN YOKTUR diyenden daha MÜ'MİN, selamlamak için önünde secde eden birisine, yakasından tutup kaldırarak DİK DUR VE ÖYLE SELAM VER BİZİM SELAMLAMAMIZ BUDUR diye uyarandan daha asil ve BEN KURU HURMA YİYEN BİR KADININ OĞLUYUM diyenden DAHA ÖZGÜR KİM OLABİLİR ? ...
Böyle birisi neden DİN ADAMI kisvesine bürünmeye ihtiyaç duysun ? ...
SEVGİLİ ARKADAŞLAR İLETİLERİMİZİN DAHA GENİŞ KİTLELERE ULAŞABİLMESİ İÇİN
LÜTFEN LİNK'İ TIKLAYIP ARKADAŞLARINIZI DAVET EDİNİZ
http://www.facebook.com/pages/KURAN-arastirmalari-platformu/190153811662
KUR'AN ARAŞTIRMALARI PLATFORMU